Osman Çelik’in “Bayramın Hüzünbaz Yanı” isimli köşe yazısı;
“Bayramın Hüzünbaz Yanı”
Bayramların dokunaklı bir yanı vardır aslında. Tarifi mümkün olmayan, esrik bir matem sarıverir bazen insanın bütün benliğini.
Bayrama birkaç gün kala kendini hissettiren ve bayram günü doruğa ulaşan ağır bir hüzün kaplar yıllardır içimi nedense.
Islah olmayan bir çocuk yan mıdır, yada öte dağların başına inen dumanlar mıdır bilinmez ama garip bir ağırlık gelir oturur adam yüreğine.
Bayramın hüzünbaz yanını bir çocuk telaşıyla şenliğe çevirmeye yeltensem de bunda başarılı olamadığım aşikar.
Huzurun, âlem içindeki âleme sirayet ettiği bu günlerde, yüreğimin tam orta yerini yangın yerine çeviren bu ruh halinin, nedenini bir türlü anlayamam…
Uçlarda yaşamanın verdiği bir iç çalkantılar silsilesi belki de. Hep uçta… Sevgide en uçta, nefrette en uçta…
Ara iklim psikolojisi diyorum yaşadığım bu ruh haline.
Mutluluk ile hüzün arasında gidip gelen bir psikoloji.
Bayramların, herkes gibi beni de kollarına alan o engin huzur atmosferi yanı sıra, üzerime oturan dokunaklı ağırlık, hangi mevsimde bayram yaşanırsa yaşansın, beni alır ve kuş çığlıklarından ayıkladığım hüzünbaz korolara dahil eder.
Dokunaklı, yarı mahzun, bir bayram yine…
Daha bayrama birkaç gün kala, sarar benliğimi bu haleti ruhiye. Bayrama sayılı anlar kala doruğa çıkar; ara ikliminde beni divane eyleyen anlam içindeki anlamlar.
Yılda iki bayram sanki bütün göçmen kuşlar, ağıt korolarına beni de dahil ederler.
Bütün ağaçlar, rüzgârla söyleştirdikleri yaprakları arasına, sanki beni de katarlar.
Öte dağlara çöken sisli bulutlar, bilemediğim bir hüzün deryasına salarlar sanki içimin en tenha köşelerini.
Geceleri göğü asudeleştirenyıldızlar, toprakla bütünlenmenin sarımtırak rayihasını dağıtırlar, sanki her bayram yüreğime.
Çağıltısı dinmeyen ırmaklar gibi, içimde ağır aksak adımlarını duyar gibi olduğum yılkı sürüleri, hayallerimin ebruli sükûnetini daha bir coştururlar bayram arefelerinde…
Ara iklim psikolojisi diyorum ben bunlara.
Yılda iki bayram içime demirleyen duygu sağanağı…
Kendi içimde, içimin en içinde bir ortaoyunu gibi beni sarıp sarmalayan hüzünbaz duruluk…
Huzur içindeki hüzün, hüzün içindeki huzur…
Çabucak büyüyen ve büyüdükçe çocuklaşan bir ruh hali mi beni sarmalayan?
Ya da, toprağa ram olmuş anıların, her anımsanmada, yüreğin bam telini zangır zangır titretip, kekremsi şiirleri göz sarayların konuk etmesi midir?
Ve yine bir bayram…
Coşkuyu adımlayan bir çocuk yanın gölgesinde, denizlerin ortasına demirleyen bir matem gemisi gibi…
Yine bir bayram ve yine dokunaklı hüzünler geçidi…
Yüreğin tam orta yerinden sızan gözelerin, bayrama demirleyen sukunet hüznü…
Ve yine bir bayram…