Berat Demirci’nin “Cemattan Cemaat Olmaz – 2″ isimli köşe yazısı;
“Cemattan Cemaat Olmaz – 2”
“The Cemaat” terkibini ilk kez ben kullandım; arşiv tutan, merak eden varsa zaman ayırsın baksın; tarihlendirilebilir bir husustur. Malum, “The” Arapçadaki “El” gibidir, bir şeyi belirlemek için kullanılır. İngilizce artikelin tercih sebebi, cemaatin dış bağlantılı bir örgüte dönüşmesiydi.
“Cemadattan Cemaat Olmaz” diye bir de yazı yazmıştım. Bu tür işler, sadece müntesiplerin değil; onlarla iş tutanların da husumetini celp ediyordu. Aynı tavırlar hâlâ sürmektedir, ben de hâlâ aynıyım…
Özellikle iş tutanlar, bir gecede (15 Temmuz) akladıkları geçmişlerini bilenlerden elbette rahatsız olacaktır ve bu anlaşılabilir.
Hazmedemediğim ve asla hazmedemeyeceğim şey ise, bunları etkili ve yetkili görevlere getirmektir. Ebu Süfyan’ın evine sığınanların emniyette oluşları; kıdemli olmalarını gerektirmez. Dostlukta kıdem esastır.
Dostluk ayrı bu işler ayrı diyorsanız, din işleri ayrı dünya işleri ayrı demişsinizdir; bence demeyin. Çünkü din günü geldiğinde dünya işlerinden yargılanacağız.
Cemaat olgusu üzerine zaman zaman durmamın da bazı yazarları ve bazı cemaat mensuplarını rahatsız ettiğinin farkındayım. Her insan fert olarak hesap verecektir, müntesiplerini “fert olmak” bilinci yerine itaat eden varlıklar olarak eğiten, yetiştiren cemaatler, “The Cemaat”in sünnetini sürdürüyorlardır. Başlarına “The” eki getirilmesine lüzum yok ama o sünnete tabi olan bir cemaat de en azından mahalli “çıkar grubu” haline gelir ve ülkede adaletsizliğin içten içe yaygınlaşmasına hizmet eder.
Çürüklerin etkisizleştirilmemesi, çürümeyi bütün satha yayar.
Gerçi öyle yahut böyle bugüne kadar cemaat yahut benzer kuruluş önderlerinin akla, istişareye ihtiyacı olduğuna dair bir işaret görmedim. Merasimi andıran saygı ifadelerinin İslamî ahlak ile bir ilgisini de kuramıyorum. Bir hurma dalının gölgesinde hükümetlik edenlerin sünnetini ise daima tercih ederim. Bir anlığına cemaat önderlerinin serpuşlarını önüne koyup düşünmelerini dilerim.
Çünkü en azından benim sözlerim şakirtlere değil, onlaradır. Adaleti esas almıyor, “bizden” yahut “işimize yarar” gibi gerekçelerle ipe sapa gelmez insanlara bürokraside ve başka alanlarda yandaşlık yapıyorlarsa; artık dinî bir cemaat değil, sıradan bir çıkar grubunun başıdırlar. Beni bu tür oluşumların gelmişi geçmişi, pozisyonu vesaire değil; günlük hayata akseden zahiri eylemleri ilgilendirir. Cemaat fikri elbette kıymetlidir ama istismar ve suiistimaller yüzünden yara almıştır ve bu memnuniyet verici bir husus değildir.
Cemaat iseler ya dosdoğru cemaat olurlar yahut bu gidişle sıradan birer ticari/siyasî kuruluşa dönüşürler. İyi de olur; en azından duvarlarında vergi levhaları, işletme ruhsatları görürüz.
Sahte hizmetleri nakit cinsinden gerçek nimetlere erişim imkânı aracı olarak kullanan cemaatçilerden de STK’lardan da usandık. Bu tür oluşumların “dünya ekonomi” çerçevesinde: Müslüman olup, evangelist ahlakla amel etmek gibi bir karşılığı vardır. Oturup da bunları ihtilafta rahmet vardır, içtihat farkıdır diye mi değerlendireceğiz?
Rahatsız olabilirsiniz, ben de rehabilitasyon servisi değilim. Aradan yıllar geçti ve yine aynı fikirdeyim. Cemaatin mutemet yazarları insanların kişiliklerini sıfırlamayı meşrulaştırırken ve bunu din adına başarı gibi gösterirken, şiddetle karşı çıkmış ve bizzat kendilerine de yazmıştım. Madem kişilikler sıfırlanacak, farkı meşreplere ve cemaatlere ne gerek var?
Büyük Sivas Haber