Siyasetin nabzı genel anlamda mecliste atıyordu ama referandum tarihi olan 16 Nisan’a kadar sokakta atacak ve artık takvimler vekillerin bizleri markaj altına aldığı günleri yazacak. Bizi ikna etmek zorundalar. Kimi “Evet” dedirtmek için kimi “Hayır”. Anketlere bakılacak olursa “evet”ler önde. Chp’nin açıkladığı ankete göre ise kararsızlar azaldıkça “hayır” sayısı artıyor ama “evet”in önüne geçemiyor. Yenilginin sesleri daha net duyulmaya başlayınca Cumhuriyet Halk Partiside taktik değiştirmeye başladı. Geçen yasaları ve referandumun iptal edilmesi için Anayasa Mahkemesine gideceklerdi, vazgeçtiler. Birçok köşe yazarı ve televizyon yorumcusu Chp’ye seslenip “ Anayasa Mahkemesine gitmeyin “evet”çiler mitinglerde bunu malzeme olarak kullanır, kendi kalenize kendi elinizle gol atmış olursunuz” dediler. Böyece Kılıçdaroğlu’da karar vericinin Millet olması gerektiğini anladı. Bu siyaset için küçük ama Chp için büyük bir adım.
Tek yetkili mercinin Millet olduğunu bilen ve buna dair siyaset yapan Milliyetçi Hareket Partisi ise bu söyleme kısmen katılıyordu ama son dönemde bu söylemini tamamen pratiğe çevirdi. Devlet Bahçeli’nin tavrı işine gelmeyenler tarafından çok acımasızca eleştirildi ama Bahçeli geri adım atmadı. Hem vekillerinin büyük bir bölümünü ikna etti hem de kendi seçmen kitlesini ikna etmek için gerekli çalışmaların yapılacağını duyurdu. Peki ne oldu da Bahçeli daha önce karşı çıktığı kağıt üstünde ki adı Cumhurbaşkanı olsa da toplumda ki karşılığı Başkanlık olan sisteme destek verdi. En önemli neden bana göre 15 Temmuz akşamı yapılan kalkışmanın sadece l ülkeyi bölmek adına yapıldığını fark etti. Ve bana göre gerek Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan gerekse Başbakan Binali Yıldırım ile yaptığı ikili görüşmelerde çok daha farklı bilgiler alıp olayın tamamına hükmetti ve sistemin değişmesi gerektiğine tüm kalbiyle inandı. Şimdi sorabilirsiniz Kılıçdaroğlu’yla bilgiler neden paylaşılmadı diye bunun cevabı zaten ortada. Haziran seçimlerinde birlikte salladıkları ortaklarıyla bu bilgileri paylaşabilirler, hatta bu bilgiler Chp içindeki Fetöcüler sayesinde pensilvanyaya gidebilir. Nasıl vatandaş Kılıçdaroğlu’na güvenmiyorsa devletin üst kademesininde aynı güvensizlik içinde olduğunu düşünüyorum. Tabi bunlar benim iddialarım elimde somut bir şey yok sadece olanları okumak ve yorumlamakla yetiniyorum.
Hepimiz yıllardır Kılıçdaroğlu’nun siyasetini izliyoruz ve herkes hem fikirdir ki geliştiremiyor, üretemiyor, eline malzeme geçtiğinde ise bunu kullanamıyor. İktidar doğruları yaptıkça söylemleri zayıflıyor. İktidarın hataları yok mu tabiî ki var ama Kılıçdaroğlu yine golü atamıyor. En son izlediğim grup toplantısında yaptığı konuşma yüzümde tebessümlere neden oldu. Yeni sistemi eleştiriyor ve diyor ki “ cumhurbaşkanını halk seçecek ama yardımcılarını kendi seçecek. Ve kaç kişi seçecek belli değil, belki 10 kişi seçecek belki bin, belki 10 bin.” Arada bir milyon dedi mi kaçırdım ama deme ihtimalide var.10 bin kişilik başkan yardımcısı sayısını aklından geçirip bunu mantıklı bulan bir zihin her türlü sayıyı verebilir, çünkü Kılıçdaroğlu bir hesap adamıdır ! Bu söyleme kendi inandığı gibi halkında inanmasını bekliyor ama olmuyor, olmuyor ağam, olmuyor paşam…
Siyaset ile devlet adamlığını birleştirmek lazım. Deniz Baykal bu konuda iyi biriydi hem söylemleri daha mantıklıydı hem de hitap yeteneği vardı. Ve en önemlisi devletin çıkarlarını gördüğü dakika siyasi ikbalini düşünmüyordu. Onun ikbalini kaset yaktı, kim bilir belki de başbakan olacaktı. Adamın geleceğiyle oynadı alçaklar!
Yani demem o ki pek muhterem okuyucu devleti yönetmek, partiyi yönetmek hatta dükkanını, evini yönetmek bir kabiliyet meselesi. Kabiliyetli insanlar bu memlekette hizmet etti mi tabiî ki etti ama sonları pek de hayırlı olmadı. Ya idam edildiler Menderes gibi, ya zehirlendiler Özal gibi , siyasi yasaklı hale getirilmek istenildiler Erbakan ve Türkeş gibi, ya da yok edilmek istendiler Recep Tayip Erdoğan gibi. Şimdi aynı linç kampanyasını Devlet Bahçeli üstünde deniyorlar ama partisine hakim bir görüntü sergiliyor. Hatta sosyal medyadan takip ederseniz Bahçeli’nin söyleminin tamamen ülkenin ikbaliyle ilgili olduğu görülecektir. Bahçeli’nin siyasi ikbal düşündüğü için hükümetle işbirliği yaptığını söyleyenlere gelince. Haziran seçimleri sonrası “ gel sen başbakan ol” demişti Kılıçdaroğlu ama “hayır” cevabını vermişti Bahçeli. O zaman dahi bu dersi anlamayanların şimdi çamur atmasına bir cevabım var elbet ama içimden seslendirmek daha mantıklı.
16 Nisan’a kadar daha çok şeyi konuşacağız. Ama birbirimizi kırmadan, üzmeden, ötekileştirmeden, saldırmadan, hakaret etmeden. Tabiî ki eleştirelim ve unutmayalım; Ülke hepimizin, vatan hepimizin, ırk ayrımı gözetmeksizin bütün insanlar bizim. “Evet” diyen de bizim “hayır” diyen de. Dersini veren de bizim, dersini alan da… ve hatta bu kadar olay sonrası hala dersini alamamış Kılıçdaroğlu’da bizim.