Divriği, Sivas’ın bir ilçesidir. Divriği coğrafik olarak Doğu Anadolu Bölgesi’nde yer alır.
Divriği İlçesi Tanıtımı
İlçe, Fırat Nehri’nin bir kolu olan Çaltı Çayı Vadisi kenarında kurulmuştur. Denizden yüksekliği 1225 metredir. İlçenin yüzölçümü 2781,56 km² bir alanı kaplar. Doğusunda İliç ve Kemaliye, batısında Kangal, kuzeyinde İmranlı ve Zara, güneyinde Arguvan, Arapgir, Hekimhan ilçeleri ile çevrilidir.
Divriği ilçesi çok dağlık bir bölgeyi içine almaktadır. Dağlar arasında dik ve derin vadiler içerisinde Fırat’ın küçük kolları akmaktadır. Arazi çıplak ve vahşi görünüşlüdür. Toprakları zengin demir madenleri barındırır.
Geçmişte, Mezopotamya’ya demir ihraç ederek zenginliğini arttıran yörede Ortaçağ’da inşa edilmiş olan Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası en önemli tarihi cazibe merkezidir.
Dağların yüksek, serin ve yaylacılığa elverişli şeklide otlaklarla kaplı olması, ayrıca toprak veriminin düşüklüğü yaylacılığı ön plana çıkarmıştır.
Başlıca yaylaları: Yama, Sarıçiçek, Göldağı, Eğrisu, Demirli ve Dumluca Yaylası olmakla birlikte birçok köyün kendine ait yaylaları vardır.
İlçenin önemli dağları, kuzeyde Çengelli Dağı (2650), Deli Dağ (2150) Eferdi, Göldağ ve Akdağ’dır. Güneyde Yama, Demirli, Geyikli Güneydoğuda Sarıçiçek, doğusunda Iğınbat; batıda Dumluca yer alır.
Tarihçe
Sivas ilinin büyük ilçelerinden biri olan Divriği, Hitit İmparatorluğu’ndan itibaren iskân görmüş önemli bir yerleşim merkezidir.
Hititler dönemi
Hititler zamanından beri yerleşim alanı olarak bilinen Divriği’nin adı, eski Yunan yazmalarında Apbrike olarak geçmektedir. Bizans devrinde Teprike olarak yaygın bir hal almış ve Türklerce Divrik adıyla anılmıştır. Arap coğrafyacıları ise şehrin adını ilk kaynaklara uygun olarak Abrik şeklinde tespit etmişlerdir.
Bizans dönemi
Çift başlı kartal- Divriği Ulu Camii
Divriği, Bizans ile İran arasında sınır karakollarından birini meydana getiriyordu. İmparator Herakleios tarafından Sasani yayılmasından kurtarılmıştır. Divriği, kısa zamanda bu sefer Arapların saldırılarıyla karşılaştı. Bu devirde Divriği kendi adıyla anılan ırmağın (Bugünkü Çaltı Çayı) üstünde yüksek bir tepede sağlam bir kale olarak stratejik bir değer taşımakta idi. Çevredeki halk, Doğu Hıristiyanlığı ile paganizmin karışımından meydana gelen ve Aziz Pavlos’un yaymış olduğu mezhebin mensupları idi. Bu yüzden Paulisyenler adıyla anılan bu mezhebin başlıca merkezlerinden biri idi. Divriği’nin yakınında bulunan büyük bir mağara ile kilise, şehre kutsallık kazandırıyor ve mağarada saklanan din şehitlerinin cesetleri ise Ashab-ı Kehf olarak değerlendiriliyordu. Dik kafalı ve zorlu bir topluluk olan Paulisyenler bir yandan Ortodoks Bizans’la, bir yandan da Araplarla süregelen uğraşmalarında kimi zaman başarılar elde etmişlerdir. I. Basileios 870 yılında Divriği önünde Paulisyenlere karşı büyük bir başarı kazanmışsa da ertesi yıl Paulisyenler Ankara’ya kadar bütün Kapadokya’yı ele geçirmişlerdir.
Selçuklu devri
Malazgirt Meydan Muharebesi’nden sonra Divriği Türk egemenliğine girdiği, Divriği’nin Alp Arslan’ın komutanı Mengücek Gazi’ye verildiği ve onun bağlı olduğu Oğuz boylarından Kayı, Bayat, Karaevli ve Akevli boylarının yerleştiği bilinmektedir. Mengücek Gazi’nin oğlu İshak’ın 1142 yılında ölümü üzerine ikiye ayrılan Mengüçlü Beyliği’nin Divriği kolunu Süleyman Bey kurmuştur. Bu beylik kültürel bir gelişme gösterirken bir yandan da Anadolu Selçuklu Sultanlığı’na bağlı olarak gazalara katılmıştır.
Bu devirde Süleyman Şah’ın 1224 tarihinde yaptırdığı kale ile oğlu Ahmetşah tarafından 1228 yılında yaptırılan Ulu Cami ve ayrıca Ulu Cami’ye bitişik olarak Ahmetşah’ın karısı Turan Melek tarafından yaptırılan darrüşifa büyük bir önem taşır. Divriği’deki son Mengücek Beyi Salih’e ait kitabe 1252 tarihini göstermektedir.
Anadolu’daki Türk Birliği’nin dağılmış olduğunu bu devirde, Sivas Eratna Beyliği’ne bağlanmışken Divriği’nin Memlûk Sultanlığı yönetiminde kaldığı görülür.
Osmanlı devri
1398’de Karayülük Osman’ın Sivas Sultanı Kadı Burhaneddin’i Zara ile Divriği arasında yenilgiye uğratıp öldürmesinden sonra yöreye egemen olan Osmanlı Beyi Yıldırım Beyazıt, Divriği Kalesi’ni Mısırlı Vali İbrahim Şuhri’nin oğlundan teslim almış, ancak 1401’de Timur’a karşı Memlük İmparatorluğu ile bir anlaşma yaparken bu kaleyi yine onlara bırakmak zorunda kalmıştır. Divriği’nin Türk Beyliğine kesin olarak katılması, Yavuz Sultan Selim devrinde Mercidabık Zaferi’nin sonunda olmuştur.
Osmanlı İmparatorluğu’nca Sivas Beylerbeyine bağlı bir sancak olarak teşkilatlanan Divriği; Harput, Arapkir ve Zara yolu üzerinde önemli bir konaktı. 17. yüzyıldan başlayarak Anadolu’da güvenliğin bozulması üzerine Tunceli dağlarına sığınan eşkiyaların baskısı altında kaldı. 200 yıl süren bu güvensizlik devresinde şehir güvenilir sığınaklardan biriydi.
Cumhuriyet devrinde Sivas İli’nin yeniden teşkilatlanması üzerine Divriği bir ilçe haline getirilmiştir.
Akarsu ve gölleri
İlçenin en önemli akar suyunu Kangal İlçesi Karagöl dağlarından çıkan Çaltı Suyu teşkil eder. Bu ırmak üzerinde yapılmış olan baraj uzun yıllar Divriği’nin elektrik ihtiyacını karşıladı (1950-1978). Sonraki yıllarda ilçede elektrik tüketiminin artması ile sadece çarşının elektrigini üretebilir hale geldi. Bedrettin Nebipaşagil ve Abdalgilin Halil yıllar yılı bu barajı çalışır ve üretir halde tuttular. Daha sonraki yıllarda interkonnekte sistemin devreye girmesiyle bu elektrik üreten baraj Divriği Belediyesi tarafından devre dışı bırakıldı. Bu su aktığı vadi boyunca tek bir fayda sağlamadan Kemaliye ilçesi topraklarında Karasu’yla karışarak Fırat’ı oluşturur. Sulamada fayda sağlayan bu suyun kollarıdır. Bunların en önemlisi Sincan ve Hamu Dereleri ile Mıh Çayı, Çaltı Çayı ve Palha Çayı’dır.
Divriği’nin batısında Pireyp (Pir Eyüp) adı verilen bölgede çeşitli çaylar bulunmaktadır. Divriği’ye yaklaşık 30 dakika uzaklıktaki bu bölgenin çaylarını dağlardan gelen tatlı sular oluşturmaktadır. Ayrıca bu bölgedeki çaylardan biri yıllar önce, Aşağı Hamam adıyla bilinen Ali Kaya Hamamı’nın su ihtiyacını karşılamıştır. Bu sistem, küçük bir kanaldan oluşmakta ve günümüzde bölgenin incelenmesi durumunda rastlanabilecek bir hâldedir. Divriği’de bulunan dağlardan bazılarında da tatlı su kaynakları görmek mümkündür. Yörede akıllara işlemiş düşüncelerden biri de yeraltı akarsularıdır. Öyle ki, Çakırtarla (Savrun) köyünde yer alan akarsulardan birinin suyunda büyük bir azalma olduğu, bu suyun yakınlardaki köylerden biri olan Maltepe (Hornovu, Hornevil)den kaynayarak yeni bir akarsu oluşturduğu ve menderesler çizerek aktığı söylenir.
İklimi
İlçede Karasal iklim özellikleri görülür. Kışları karlı ve soğuk, yazları sıcak ve kurak geçer. İlçenin bazı dağlarında meşe, ardıç ve çam türü seyrek orman alanları mevcuttur.
Eskiden Divriği’ye “Yeşil Divriği” denirmiş, bunun sebebi ise her yerde orman ve ağaçlık alanlar olmasıdır. Ancak yüzyıllar içerisinde ağaçlar kesilerek ve yaşanan kuraklık dönemi nedeni ile Divriği eski yeşilliğini kaybetmiştir. Hatta Yavuz Sultan Selim döneminde bir savaş esnasında Yavuz’un fillerini Divriği dağlarındaki ormanlardan geçirdiği ve orada günlerce sakladığı söylenir. (Vikipedi)
Büyük Sivas Haber