Okulların tatile girmesiyle birlikte 4. sınıf öğrencisi kızları Alya’ya tatil hediyesi olarak Bolu Grand Kartal Otel’e İzmir’den giden Altın ailesinden geriye kalan baba Hilmi Altın o gece yaşananları sosyal medya hesabından paylaştı.
Eşini ve kızını otel yangınında kaybetmişti! O anları anlattı!
Yaşadıkları korku dolu anları anlatan Altın, “Allah bana bir can verdi eşimin ve kızımın can borcunu bana yükledi. Ben de de bu can oldukça sorumluların hak ettiği cezayı alması için var gücümle savaşacağım.” dedi.
Bolu Grand Kartal Otel’de çıkan yangında hayatını kaybeden Dr. Öğretim Görevlisi Kübra Tonguç Altın ve kızı Alya Altın baba evi olan Manisa’nın Soma ilçesinde son yolculuklarına uğurlandı. Yangından yaralı kurtulan ailenin babası Hilmi Altın ise cenaze sırasında bir eli kızının bir eli de eşinin tabutunda ayakta durmakta zorlandı.
İzmir’de yaşayan Altın ailesi tatil için gittikleri otelde çıkan yangın sonrası büyük bir acı yaşadı. Eşini ve kızını yangında kaybeden baba Hilmi Altın sosyal medya hesabından yaşadıklarına ilişkin bilgi notu paylaştı. Altın, “Olay günü eşim Kübra’nın ‘Hilmi kalk yangın var, bize yetiş!’ sözü ile gözümü açtığımda karşımda eşimi ve kızımı koşarak odadan çıkarken gördüm. Ben giyinip odadan çıktığımda ise (tahmini 30-50 saniye farkla) çok yoğun zehir gibi bir dumanla karşılaştım ve nefes almak imkansızdı. Merdivenleri birkaç kez denesem de bulamadım. Eşimin ve çocuğumun erken davranmasının kurtulmalarına yardım ettiğini düşünerek 8. katta çaresizce ileri geri giderken arkadaşlarımıza koridorda rastladım. Onlarla beraber diğer arkadaşlarımız Yalçın ailesinin odasına sığındık. Çarşaflarla inme planı yapılırken, ben bir kez daha eşimin ve kızımın peşinden gitmek istedim. Yüzüme ıslak havlu sararak tekrar arkadaşlarımın odasını terk ettim. Ancak Duman çok daha kötüydü ve artık sıfır görüş vardı. Yine de tekrar merdivenleri arasam da başaramadım. Rastgele dumandan kaçarak yürüdüğümde koridorun sonunda nefes almaya imkân veren az görüşlü bir alanda kalabalık bir grubun cam kırmaya çalıştığını gördüm. Derhal onlara katıldım ve beraber bir odaya sığındık. Hatırladığım kadarıyla 13 kişiydik. Çocuklar ve kadınlar çoğunluktaydı. Odadakiler olarak inanılmaz bir uyum içindeydik ve herkes önce çocuklara sonra kadınları ve en son erkekleri indirmek üzere uygulamaya geçti. Arkadaşlar çok hızlı çarşafları bağlarken benim gözüm yataklara ilişti. Yataklar büyük pencereler oldukça küçüktü. Yatakları atabilir miyiz diye sorduğunda tereddütsüz herkes bütün gücünü verdi ve hızla yatakları bükerek aşağı attık. Daha sonra çarşaflarla önce çocukları sonra kadınları yatakların üstüne indirdik. Erkeklerden bir arkadaş ben çarşafları sabit bir yere bağlarım sen git ben en son inerim dedi. Ben de sondan bir önce indim. Benden önceki arkadaş da çarşaf koptu ve bana az bir çarşaf parçası kalmıştı. Kendimi 8. kat penceresinden 5. kat sundurma üzerine doğru sırt üstü bırakarak yatağa doğru düştüm. Sanırım orada kurtarmaya çalışan bir arkadaşın üstüne düşmüşüm. ikimiz de birbirimizin iyi olduğunu teyit edince koşarak eşimi ve çocuğumu aramaya gittim. Ancak aradım hiçbir yerde bulamadım. Diğer insanlara faydası dokunabilir diye yatak fikri bizde yaradığı için diğer otele koşup personelden acilen pencere altlarına yatakları getirmelerini istedim. sonra sundurmalara diğer otelden yatak atmaya başladık. AFAD ekibi kalabalıklaşınca kurtulanları diğer otele aldılar. Maalesef günün sonunda bu otel eşim Kübra ve kızım Alya’yı benden aldı. Dünyanın en acı hissi tarifi imkânsız” dedi.
“Beraber cennete yürüdüler”
Tatil için iki aile olarak Bolu’ya gittiklerini anlatan Hilmi Altın, “Biz o otele ilk kez giderken, iki aile, pusetten beri beraber büyüyen, birlikte üniversite planları kuran, aynı evde yaşamaya hayali ile büyüyen çocuklarımızın tatil arzularını yerine getirmek istedik. Ancak beraber cennete yürüyeceklerini bilemezdik. Kızımızı canından çok seven eşim de asla ayrı kalamadığı minik kuşunu, son nefesinde dahi bırakmadı. Beraber gittiğimiz Yalçın ailesinden Atakan Hoca mı ve minik Derin’imi, canım kızım Alya’m ve canım eşim Kübra’m ile beraber yitirdik. Atakan’ımızın eşi biricik Yaprak ve kızı Defnemiz ise güçlükle kurtularak ailelerine ve bizlere bağışlandı. O gün o odada ve o otelde kendi canları pahasına insanlar için koşturan herkesten Allah razı olsun. Çok büyük bir can pazarıydı. Ancak bu bir talihsizlik değildi! göz göre göre bir katliam yapıldı. Bizlere o otelde resmen ölümlerden ölüm beğen denildi.” ifadelerini kullandı.
“Eşimin ve kızımın can borcu bana yüklendi”
Baba Hilmi Altın duygu dolu sözlerini şöyle noktaladı: “Allah bana bir can verdi eşimin ve kızımın Can borcunu bana yükledi. Ben de de bu can oldukça sorumluların hak ettiği cezayı alması için var gücümle savaşacağım. Bu noktada devletimize ve adaletimize en ufak hatası olan herkesin cezalandırılacağı konusunda güvenim şüphesiz tamdır. Allah bu acıyı yaşayan herkese sabırlar versin. Yaşatanlar ise Adalet önünde hak ettiği cezaları çeksin. Bizlere bu süreçte destek olan dünyanın ve vatanımızın dört bir yanından gelen arayan soran dostlarımıza minnettarız. Dualarını esirgemeyen bizimle acı çeken herkesten Allah razı olsun. Dilerim sıralı ölüm kelimesinin değerli anlamını kimse bir daha benzer bir acıyla anlamak zorunda kalmaz. Umarım yaşanan son acı bizimki olur ve acılar güzel ülkemizde son bulur.” (İHA)