Neslihan Dereli’nin “İşçiye Cuma Namazı İzni Verilmemesi Haklı Fesih Sebebi Midir?” isimli köşe yazısı;
“İşçiye Cuma Namazı İzni Verilmemesi Haklı Fesih Sebebi Midir?”
Şimdi Yüksek mahkemenin kararına gerekçe oluşturan iş şartı kavramı ve İş kanunu 22. madde kapsamında yer alan Çalışma koşullarında değişiklik ve iş sözleşmesinin feshi konularına değinelim.
Bir iş yerinde iş sözleşmesinde yer alsın veya almasın uzun zamandan beri ve düzenli olarak süre gelen uygulamalara iş yeri uygulaması denilir ve bunlar artık o işyeri için iş şartı haline dönüşür. Örneğin iş sözleşmesinde yer almasa da işyerinde her öğlen işçiye yemek veriliyorsa veya ulaşım için servis sağlanıyorsa o uygulama artık işyeri bakımından bir iş şartı anlamına gelmektedir. Yüksek mahkemenin öncelikli tespiti bu yönde olmuştur. 5 yıldan beri işçilere Cuma namazı için izin ver ilmesi artık o işyerinde bu uygulamanın bir işyeri uygulaması olduğu ve iş şartı haline dönüştüğü tespitini getirmiştir. Diğer taraftan artık bir işyerinde iş şartı haline dönüşmüş olan uygulamaları işveren İş Kanunu 22. Madde çerçevesindeki kurallara uymak suretiyle değiştirebilir.
Yüksek mahkeme bu kararında işverenin İş kanunu 22. Maddeye aykırı davrandığını ve yapmak istediği değişikliği usulüne uygun yapmadığından işçinin iş şartlarındaki kendisi aleyhindeki değişikliği kabul etmeyerek iş sözleşmesini sona erdirdiğini kabul etmiştir.
İşveren cuma namazı için izin vermezse ne olur?
Bu sorunun cevabını bir Yargıtay kararından okuyalım. “…davacının mekanik bakım görevlisi olarak iş yerindeki makinelerda arıza olduğunda arızalara müdahale ettiği, iş yerinde arızanın hangi saatte olacağının, hangi makinede arıza yapacağının bilinmesinin mümkün olmadığı, davacının cuma namazı için kendisine izin verildiği takdirde namaza gitmeyen 3 teknik elemanın iş yerinde bulunduğunu, onların arızaya müdahale edebileceğini iddia etmiş ise de makinedeki arızalanan neler olabileceği, dava dilekçesinde belirttiği üzere dokuzyüzelli kadar işçi çalışan iş yerinde birden fazla makinenin arıza yapmayacağının garantisinin kimse veremeyeceği, doğal olarak cuma namazı ve diğer ihtiyaçlara ilişkin işverence izin vermelerinin bir statüye tabi tutulmasının ve yeterli personel var ise kendi tasarrufunda olmak üzere iş yeri mesai saatleri içerisinde izin verme yetkisine işverenin yetkilendirdiği amirler oldukları, iş yerinde keyfiliğin söz konusu olamayacağı, her isteyen işçinin istediği saatlerde benim bölümümde iş yok diyerek izin talebinin ve bu talebinin yerinde görülmesinin işverenden beklenemeyeceği, işyerinde davacının iddia ettiği şekilde ibadet özgürlüğüyle ilgili bir baskının söz konusu olmadığı…”. (Yargıtay 9. Hukuk, 26.02.2015, 2014/3660 E.)
Yukarıdaki karardan da görüleceği üzere işverenin işçisinin, şartlar oluştuğunda cuma namazına gitmesine karışamayacaktır. Ancak; işçinin cuma namazına gitmesi halinde işin yürümemesi ya da yavaşlaması vb. sonuçların ortaya çıkacak olması durumunda, işveren işçisine cuma namazı için izin vermeyebilecektir.
Sonuç itibarı ile bu kararın gerekçeleri üzerinde durarak konuya açıklık kazandırmaya çalıştım. Ancak İşçi işveren ilişkileri ve iş Kanunu bakımından yasal izinler Yıllık ücretli izin, doğum, evlilik, ölüm vb. ile iş sözleşmesi ve yönetmelikler çerçevesinde işveren tarafından verilmesi gereken izinler dışında kalan konularda işveren yönetim hakkı kapsamında yetki sahibidir ve iş şartı haline dönüşmemiş olan bir konuda izin vermek zorunda değildir.
Böyle bir durumda kendisine cuma namazı izni verilmediği gerekçesiyle iş akdini fesheden işçi bir takım hak kayıplarına uğrayabilecektir. Bunun başında da yıllar boyunca yaptığı çalışmaların karşılığı olan kıdem tazminatından olabilecektir.
Cuma namazına gidemediği için işten ayrılmayı düşünen işçinin yukarıda belirtilen hususları göz önünde bulundurması ve fesih işlemini ona göre yapması gerekmektedir. Asıl doğru olan ise işverenlerin bu konuda talepleri olan işçilerin taleplerini karşılamak üzere çaba sarf etmeleri ve işçi ile işveren arasındaki ilişkinin karşılıkla anlayışa dayanıyor olmasıdır.
Neslihan Dereli / İrade