Hüseyin Aktaş’ın “İmanı Emana, Tevhidi Vahdete Dönüştürecek Müslümanlar Nerede?” isimli köşe yazısı;
“İmanı Emana, Tevhidi Vahdete Dönüştürecek Müslümanlar Nerede?”
Eski çamlar bardak oldu derler ya. Hakikaten öyle oldu. Dün dünde kaldı. Artık yepyeni şeyler söyleme vakti geldi sanırım. Neden mi? Globalleşen bir dünyadayız. Sorunlar çok. İnsanlık açmazda. Arayış tüm hızıyla devam ediyor. 14 asır evvel gelen bir din var ama o dinin mensubu olduğunu söyleyen dindarlar etkin değiller edilgenler. Ve yine bu dinin temel referansı niteliğinde ki Kur’an var ama o Kur’an hayata müdahil değil. Okuyan okuduğunu anlamıyor, anlayan da anladığını hayata tatbik etmiyor. Ve yine bu dinin bir kurucusu var. O ise Hz. Muhammed(sav). Kurucu kimliği taşıyan Hz. Muhammed(sav) yaşadığı çağa damgasını vurmuş bir peygamber. İslam ümmeti maalesef bugün O(sav)’nun ilke ve prensiplerini hayata taşımaktan çok uzaklar. Hucurat Suresi 11. Ayette“Ey iman edenler! Bir topluluk bir diğerini alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler!” buyrulur. Rabbimiz Allah(cc) diyen İslam ümmeti ile birbirini ötekileştirme ve kendisini hakikatin merkezine oturtma çabası içerisinde. Ve yine 14 sır evvel gökyüzünün öğrencisi yeryüzünün öğretmeni sayılan Hz. Muhammed(sav) Veda Hutbesinde: “Ey İnsanlar, sözümü iyi dinleyin. Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Âdem’in çocuklarısınız; Âdem ise topraktandır. Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi; kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvadadır!” diyerek seslenmekte ama O(sav)’na ümmet olma bahtiyarlığına erişmiş İslam ümmeti adeta birbirini boğazlama yarışında. Hala terör, mültecilik ve ırkcılık tüm dünyanın başını ağrıtmaya devam etmekte. Ve yine 14 asır evvel tüm insanlığa Rabbimiz tarafından kurtuluş reçetesi olarak gönderilmiş olan kitabımız Kur’an en çok okunan, ezberlenen, basılan ve dağıtılan bir kitap hüviyetine sahip iken nedense okurları tarafından hep süslü kılıflarda ve tozlu raflarda tutulmakta, mezarlıklarda ölülere okunan bir kitap olmaktan öteye geçememektedir. Müslüman iddası olan, yaşadığı toplumda fark yaratan bir insandır. İslam gibi, Kur’an gibi, Resul(sav) gibi bir dinamizme sahip olmak toplumsal hayatta fark yaratmayı zorunlu hale getirir. “Müslümanım!” diyen bir insanın yaşadığı toplumu dönüştürmek gibi, kötüyü iyiye, zararlıyı faydalıya, batılı hakka, çirkini güzele, yanlığı doğruya evirip çevirmek gibi ulvi bir sorumluluğu vardır. Bir müslüman eğer ihya, imar, irşad, islah çalışmaları yapmayı değil de imhayı hedeflemişse, yaşatmayı değil öldürmeyi, toparlamayı değil parçalamayı öncelemişse, kendisine Habil’i değil Kabil’i, Harun’u değil Karun’u örnek almışsa elbette sorunların üstesinden gelmek mümkün olamayacaktır. İslam insanlığın son kurtuluş adasıdır. İnsanlığın kurtuluşuna talip müslümanların yapacakları ilk iş bilginin gücüne sahip olmaktan geçer. Zira çağımızda savaşlar, silahla değil bilgi ile yapılmaktadır. Bilgi güçtür, en büyük ve en etkili silah artık budur. Prof. Dr. İlber OLTAYLI; “Cehalet, dünyanın en etkili kitle imha silahıdır. İşte sırf bu nedenle okuyun ve okutun!…” der. “Aklı olmayanının dini olmaz!”, “Bilim talep etmek kadın erkek her Müslümana farzdır!” diyen Resul(sav)’ün ümmeti dindar geçinir ama taklitçi ve ezberci bir anlayışla sorunlarımızın ana kaynağına inmezler. 1,5 milyarı aşkın Müslüman Batı’nın tüketici kölesi gibidir. Üretmeksizin tüketme birey ve toplumları büyük bir garabete sürükler. Üretmeksizin tüketen insanlar nesneleşirler. Nesneleşen insanlar ise insanı insanı görmekten uzaklaşırlar. Bugün İslam coğrafyasında oluk oluk kan akıyor. Ölende öldüren de “Allahuekber!” diyerek öldürüyor. O güzelim din ölümü kolaylaştıran bir enstrümana dönüştürülmüş durumda. Kur’an sürekli “Üretin, çalışın. Salih amel ortaya koyun!” der. .İslam ümmetine düşen çalışmak ve insan için faydalı bir şeyler üretmektir. Unutulmamalıdır ki; Hiçbir şey üretemeyenler sadece sorun üretirler. Din, insan içindir. İnsan olmak, değer üretmek ve hakikati günyüzüne çıkarmak isteyen insanlara yardımcı olabilecek bir unsurdur. Böyle derdi olmayan insana din hiçbir şey vermez.İslam insanı yaşatmak için vardır; masum insanların kanı aktığı müddetçe, İslam adına söylenenin de, yapılanın da hiçbir anlamı olmayacaktır. Prof. Dr. Mehmet GÖRMEZ bir Camii açılışında şunları söyler. “İslam’ın yeryüzündeki en büyük gayesi selamdır, selam barış demektir. Ancak bugünlerde İslâm dünyasına baktığımızda, İslâm maalesef selama dönüşmüyor. İkincisi iman, iman güveni beraberinde getirir, iman emanı getirir. İmanın olduğu yerde güven olur. Mü’min aynı zamanda güvenilir kimse demektir. Tevhid de vahdet getirir. İslam dünyasına baktığımızda, İslâm selama dönüşmüyor, her yerde savaş, cinayet şebekeleri, terör, din adına işlenen cinayetler… İstirham ediyorum, bilhassa son yıllarda İslam dünyasında çıkan bu yanlış düşünceleri, kendi ülkelerinize, coğrafyalarınıza, çocuklarınıza taşımayın. Bunun yolu, onları dinimiz konusunda, daima doğru bilgilendirmekten geçmektedir!” Peki sormak gerekmez mi yeniden? İmanı emana, İslam’ı selama ve tevhidi vahdete dönüştürecek müslümanlar nerede?