Türkiye, geçmiş yıllarda üstüne çizgi çektiği birçok konuyu yeni yılın ilk günlerinde tekrar gündeme getirmeyi başardı. Başardı dememek gerekiyor çünkü bu tartışmalar ülkenin asıl dertlerinden insanları izole etmekten, uzaklaştırmaya çalışmaktan başka bir işe yaramıyor. Bu sığ konulara girmeden, bunlara bir taraf olmadan asıl konuya geliyorum, o da üniversite meselesi.
Can Torun’dan “Konumuz Sistem” Adlı Köşe Yazısı
Üniversitelerimizin kıymetinin ve akademik başarılarının Dünya sıralamalarında geri kalması son yıllarda pek konuşulmayan bir konu olsa da ülkemizde üniversiteler her daim gündemde kalabilmeyi başarmıştır. Kurumsal kimlikleriyle, gelenekleriyle hassasiyeti içinde barındıran kurumlar olarak anılmışlardır. Üstelik tüm iktidarlar- yalnızca siyasi değil- üniversiteleri elde bulundurmanın önemini kavramışlar ve bunun için çabalamışlardır. Akademik özgürlük ve özerklik mevzuları ne yazık ki yalnızca makalelerde yazılmış ve kampüslerin içinde konuşulmuş biricik kavramlar olarak kalmıştır.
Rektör atanma usulü üzerinden günlerdir eylemler düzenleniyor. Rektörün atama ile değil seçimle gelmesi gerektiği sloganlarda ses buluyor. Fakat bu eylemler yapılırken bazı sloganlar nefret söylemi barındırıyor ve hatta çoğunlukla direkt kişiye yönelik bir slogan oluyor. Burada tartışmamız ve düzeltilmesi gereken mevzu kişi ya da o kişinin yaptıklarıyla ve söyledikleriyle indirgenemeyecek kadar bütüncül bir meseledir, o da sistemdir. Çünkü bugün o koltukta üniversitenin seçimiyle değil de YÖK seçimi ve Cumhurbaşkanı tarafından seçilen rektör oturuyorsa bu 2016 yılında geçen KHK ile bu halini almış ve uygulanmıştır. Hatta zamanın YÖK Başkanı üniversitelerden rektör seçimini kaldırmaya yönelik kararname geçtikten sonra şu açıklamayı yapmıştır: “Rektörlük seçimleri üniversitelerde onulmaz yaralar açmıştır. Adeta ilelebet sürecek bir kan davasına dönüşmüştür. Bu husumet ortamının üniversitelerden kalkması bizim açımızdan sevindiricidir.”
Bu açıklamanın ardından 4 yıl geçti. Bu süre zarfında birçok rektör bu düzenleme ile atandı. Yani bu sistem ile atanan rektörlerden artık demokratik seçimleri desteklemek yönünde bir tavırda bulunmalarını beklemek zannediyorum fazla hayalci olur. Kişiyi eleştirmek değil sistemi tartışıp eğrileriyle doğrularıyla konuşabilmek geleceğe yönelik daha yapıcı bir çözüm olacaktır.
Şiddet içermeyen eylemler ve gösteriler demokrasinin güzellikleridir. Çokseslilik iktidarlar için istenen ve yönetimi kolaylaştıran bir unsurdur. Bu sebeple kutuplaşmadan uzak, amaca uygun bir şekilde sürecin yönetilmesi en yukarıdan en aşağıya ülke için daha faydalı olacaktır.
Üniversiteler siyaset üstü alanlardır. Siyasetin işlenmesi için gereken enstrümanlar üniversitelerde ortaya çıkar. Bu yüzdendir ki her ülke ürettiği değerler ölçüsünde zengindir.
Umuyorum üniversiteler menfaatin değil yalnızca ve yalnızca eğitimin ve bilimin konuşulduğu alanlar olarak kalır.
Büyük Sivas Haber