İbrahim Keleş‘in “Misafir Odası” Başlıklı 24 Ekim 2017 tarihli köşe yazısı;
Misafir Odası
Türkiye yıllardır PKK. Fetö, Deaş, DHKP-C. TİKKO gibi terör örgütleri ile mücadele ediyor. Bunlar varken bir de ülkemizin önünü kesmek, gelişmesini durdurmak için her türlü melaneti çeviren ABD, Almanya gibi sözde müttefiklerimiz var.
Yukarıda sayılanlar yetmezmiş gibi onlarla aynı hedefe hizmet eden, dışarı ile içeri arasında ulaklık yapan milli ve yerli olduğu şüpheli bir kesim daha var. Bunları tanırsınız aslında.
O kafayı, bir Hristiyanla evlenen Türk kızının kilisede papazın önünde nikahlanmasını alkışlarken görürsünüz. Gazetelerinin sürmanşetlerini nikah töreninin resimleri ile süslerler. Ama aynı kafa iki Müslümanın nikahını müftülerin kıymasına itiraz eder.
Akşam saat 22.00’den sonra içki satışının yasaklanması için yapılan düzenlemeye karşı çıkışlarında da hemen farkedersiniz.
O kafanın çevirdiği film ve dizilerde, kökeni İslami olan isimlerin nasıl itibarsızlaştırıldığını görürsünüz. Recep İvedik, Gerzek Şaban, İnek Şaban, Darbukatör Baryam ilk akla gelenler. Bu filmlerde bir tane eli yüzü düzgün imam göremezsiniz. Kötü rollerde oynayan Melisa isimli bir karaktere ise asla rastlayamazsınız.
Bu kesim, her seçimde kendi partilerinin kaybedişini üzülerek öğrenirken başarısızlığın sebebini hiçbir zaman kendilerinde aramazlar. Oy vermeyen milleti eğitimsizlikle suçlama yolunu seçerler
Bu kafa milleti tanımaz. Ona, koyun sürüsü gibi gören üstenci bir anlayışla yaklaşır. Bunlar kendi mahallelerinde birbirleri için “Aydın” olarak sıfatını kullanır. Aydın denince zihni aydınlık, çevresini de aydınlatan insanlar zannedilir. Söylemlerindeki tek taraflı ifadeler onları çabucak ele verir.
Halbuki bizim kültürümüzde iki tanım vardır. Alim ve Arif. Mektepte okumuş ilim sahipleri için Alim, medresede okumuş olan bilge kişilere ise Arif deriz.
Yazının başlığını misafir odası. Üniversite yıllarımızda bir hocamız vardı. Şimdi herhalde Profesör ünvanıyla emekli olmuştur. Hoca, sosyal yapı üzerinden ders anlatıyordu ki laf döndü dolaştı insanların ikiyüzlüğüne geldi. Konuyu açmak için bula bula evlerimizdeki misafir odasını bulmasın mı? “Anadolu’da çoğu evde misafir odası diye özel bir oda var. Bu odanın kapısı sürekli kapalıdır, kendileri hiç kullanmazlar. Her şeyin en yenisi en güzeli bu odadadır. Dışarıdan gelenlere adeta gösteriş yaparlar” denesin mi? Doğrusu bu cümle çok can sıkıcıydı. Benim gibi Anadoludan gelen ve evlerinde misafir odası da olan ailelerin çocukları olarak bu söze itiraz ettik ve dedik ki; “Odanın varlığı doğrudur adı da misafir odasıdır. Ancak o odayı düzenleyen ev sahibi hiçbir zaman gösteriş yapmak gibi yakışıksız bir anlayış içinde değildir. Eve gelen misafiri Allah’ın bir lütfu olarak görür ve her şeyin en yenisini en güzelini en iyisini ona ikram eder. Bunu yaparken de herhangi bir menfaat gözetmez. Adı üstünde misafirdir, bir iki gece kalır ve gider. Belki bir daha hiç karşılaşmazlar bile. Anadolu insanının misafirperverliği, irfan’ı bambaşkadır. Eğer bir gün mecbur kalır da o insanların misafiri olursanız şayet aynı hürmet size de gösterilir. Hiçbir karşılık beklemeksizin ellerindekinin en iyisini size de ikram edeceklerdir”.
Tabii biz bunları söyledik ama bir gerçek var ki; ne söylerseniz söyleyin, muhatabınız neyi ne kadar anlıyor ona bakmak lazım. Hoca bizi hiç anlamadı. Çünkü bizim bahsettiğimiz kavramlara sahip değildi.