Cemil Duymaz’ın “Rahmet Ayı Çakalları” başlıklı köşe yazısı;
“Rahmet Ayı Çakalları”
Şükür yine Ramazan ayına kavuştuk. Kurtuluşa ermenin en güzel yollarından biri aslında Ramazan ayı boyunca yapılacak olan ibadetler. ALLAH kabul etsin şimdiden. Bolluk ve bereketi de kendiliğinden insanlara sunuyor Ramazan ayı. Ve bu rahmet ayında maalesef fırsatçılarda piyasaya utanmadan, sıkılmadan çıkıyor artık. Zaten sıkıntıda olan fakir fukara kardeşlerimiz evlerine götürecekleri iki lokmayı da bu zalimlerin zulmüne kurban veriyor. Devlet mi müdahale eder, belediyeler mi yoksa odalar mı bilmem ama bu zulme artık son vermek gerekiyor.
Hatta Sivas’ta yiyecek konusunda üretim yapan kimilerinin de bu zulme ortak olduğunu görmek üzüyor beni. Hem Sivas’ta ürettiğiniz ürünlere halkın yeterince ilgi göstermemesinden şikayet edeceksiniz hem de Ramazan girer girmez ürünlerinize 8 lira 10 lira zam yapacaksınız! Tamam biz ürünlerinize sahip çıkalım da sizde fiyatlarınızı geriye çekin. Üretim maliyetinizi anlarım ama nakliye maliyetiniz yok ki! Bu neyin zammı sevgili üreticiler.
Yahu kurtuluşa erişilecek günler diye müjdeliyor Hz. Peygamber ama siz bu müjdeyi duymazdan gelmeyi tercih ediyorsunuz. Hadi ürünlerinize zam yaptınız aynı oranda yani %25 civarı çalışanlarınıza da zam yaptınız mı? %10 zam yaptınız mı? %5 zamma da razıyım ama asla yapmadınız dimi? Fırsatçısınız ağalar hiç kusura bakmayın. Ve sakın çıkıp “biz şehri şöyle seviyoruz, yok böyle ölürüz” filan diye de boşuna türkü okumayın. Söyleminizle pratiğiniz uymuyor!
İSTANBULDA KARTLAR YENİDEN KARILDI
İstanbul seçimleriyle ilgili karar nihayet açıklandı. Haliyle bir bardak su da fırtına koptu daha doğrusu fırtına varmış gibi bir algı oluşturulmaya çalışılıyor. Ysknın verdiği karar eleştirilebilir ama o kararı veren hakimlerle ilgili ağır eleştiriler de bulunmak çok da makul gelmedi bana. Hakimlere hakaret etmek, onları çete mensubu ilan etmek, namussuzlukla ve şerefsizlikle itham etmek tam da Kılıçdaroğlu’ndan beklenen bir davranıştı ki zaten kimseyi yanıltmadı. Çünkü siz siyaseti ülke çıkarları ya da partinizin yükselmesi için yapmıyorsunuz. Siz sadece kendi koltuğunuzu koruma adına adımlar atıyor ve bunu da iyi beceriyorsunuz. Lakin ülkeye bir gram katkınızın olmadığını söylemek abartı olmaz. Çünkü ne yaşadığınız coğrafyanın farkındasınız ne de ülkede ki gelişmelerin. Hemen sınırlarımız altında olan ve farklı isimlerle giderek çoğalan terör örgütlerini masumlaştıracak kadar bağlısınız(!) ülkenize. 4 Mart 2019’da katıldığınız “Türkiye’nin Nabzı” programında Didem Arslan’ın Ypg ile ilgili sözlerine “ypg bize mi saldıracak, yok öyle bir şey” diyebilecek kadar terör örgütü sevicisisiniz. Oysa ki aynı ypg bu hafta 4 askerimizin şehit olmasında başroldeydi. Gerçi sadece siz değil vekillerinizin de daha önce bu yönde açıklamaları oldu, Selin Sayek Böke gibi… Merak edenler biraz araştırsın zaten o açıklamayı göreceklerdir.
Siyasi partilerin terörle arasına mesafe koyması gerekiyor ama siz mesafe koymuyor kendi içinizde terör sevicilerle aynı karede olmakta ısrar ediyor, Hdpye hem parti olarak hem de partililer olarak destek vermekten kaçınmıyorsunuz. Sizin bu kadar şirazeden çıkmanızın sebebi iktidar olmasanızda bir şekilde ülkenin yönetiminde söz sahibi olmanızdı. Erdoğan bu bağınızı kesti. Üstüne sizin şu meşhur laikliğe kamusal alanda başörtüsünü serbest bırakarak öyle bir yumruk attı ki sizin laiklik yalpalayıp durmaya başladı. Nasıl bir sistemse bu hem dine karşı eşitiz geyiği yapıyor hem de dinini yaşamak isteyenleri zamanında ya sallandırıyor ya zindanlara atıyor ya da şapka takılmadığı için şehirler bombalanıyor . Ne garip değil mi yüzde 99’u Müslüman olduğu iddia edilen bir ülkenin ilk sivil Cumhurbaşkanı Turgut Özal vakit namazlarını kılmak için gizli bir oda yaptırma ihtiyacı duyuyor. Yani demem o ki sevgili Kılıçdaroğlu sizin partinizin kuruluşu itibariyle tüm uygulamaları bu milletin örfüne, adetine ve dinine her daim karşı olmuştur ve bu böyle sürüp gidecek.
Yerel seçimleri kazanan bazı belediye başkanlarınızda uygulamalarıyla zaten o kafanın asla değişmeyeceğini gösterdi. Daha önceki yazımı okuyanlar hatırlar.
Ysk bütün oyları yeniden saydırmalıydı İstanbulda. O zaman sandıklarda neler döndü, asıl kazanan kim daha net anlaşılabilirdi. Ama Ysk her müracaatı kabul etmiyor, işlem yapmıyor. Şimdi yeni bir süreç başladı ancak insanları salak yerine koyan bazı siyasilerimize biraz sesleneyim. Keza şöyle bir açıklamayı işittiniz muhtemelen. “Oy kullanılırken, muhtar, meclis üyesi, ilçe belediyesi ve büyük şehir için pusula aldık. Hepsine verilen oylarda sıkıntı yok ama büyükşehirin oylarında mı hile var, büyükşehirin oyları çalındı öyle mi? Olur mu böyle mantıksızlık!” Bu söylemi normal görebilirsiniz ama ciddiye alıp, hak veriyorsanız gerçekten başınızın içinde beyin olduğu iddiadan öteye geçmez kusura bakmayın. Dert ilçe değil ki, dert büyük şehir. Hadi bende bir soru sorayım. 25 İlçe belediyesini alıyorsun, meclisin çoğunluğunu alıyorsun ama büyükşehirde aynı seçmen gidip Chpye oy veriyor ve sen bunu gayet normal olarak görüyorsun öyle mi?
Sanatçısı, siyasisi, partilisi hatta bazı spor kulübünden isimler oturup “imamoğlunun makamını geri verin” diye ağlamaya ve tencere tava çalmaya başladılar. Daha konu çok sıcak, taze ama buradan yeni bir gezi süreci çıkarılmaya illa ki çalışılacak. “Mesele ağaç” diye başlamıştı sonra “mesele sadece ağaç değil, hala anlamadın mı” diyerek hedefin Erdoğan olduğunu duyurmuşlardı. Şimdi de “mesele demokrasi” diye sokaklar ısıtılıp iki gün sonra “mesele sadece mazbata değil”e doğru konu gider. Biz yine hedefin Erdoğan olduğunu anlarız ki daha önce de anladık ama sokakları size bıraktık rahatça zıplayın oynayın diye. Ancak 15 Temmuzu yaşamış ve stok yapmak yerine meydanlara koşmuş insanlar olarak çok rahat söyleyebilirim ki bu defa yine ortalığı karıştırmaya çalışırsanız bu defa size de, size o emirleri verenlere de gerekli dersi veririz. Bahçeli zaten bu konuyla ilgili çok güzel bir cümle kurdu herkeste ne demek istendiğini anladı vesselam.
Cemil Duymaz / Büyük Sivas