Berat Demirci’nin “Tahammül ve Hoşgörü” isimli köşe yazısı;
“Tahammül ve Hoşgörü”
Hoşgörü kelimesi de artık yalama oldu, çürüğe çıkarıldı. Kelimenin bir kabahati yok; yanlış gözüken, “hoşgörü”den herkesin herkesi ve herkesimi hoş görmesini amir bir kavram oluşturmak gayretidir… Âdet haline getirildiği gibi buna da tasavvuftan deliller getiriliyor; zaten cılkı çıkmış kelime iyice cıvıklaşıyor ve ortaya sisli bir post-modern bir “hoşgörü” manzarası çıkıyor.
UNESCO işin içinde ne kadar vardı bilemem ama 2007 Mevlana yılı ilân edilmişti. Sonra bir de ustalıkla hoşgörü eklediler “Mevlana ve Hoşgörü” yılına dönüştürdüler. Hani Hazreti Mevlana “Gel, ne olursan ol gel demiş!” ya, hoşgörü timsali yapıldı. Tatlısu sûfîleri bu sözden XXL bir hoşgörü mezhebi türetmekte serbesttirler; özgür bir ülkedeyiz. İtirazım, dilimizdeki bir kelimenin kökünden sökülüp, formel mantığa bile muhalif yorumlara tabi tutulmasıdır. Yeri geldi söyleyelim: Mevlana´nın “Ne olursan ol, gel!” dediğine dair orijinal bir kayıt yoktur; ama tam bir tahammül ahlâkı zaviyesinden “Yetmiş iki fırka (millet) kıyamete kadar âlemde baki kalsın. Kalsın ki zamanın ahirine dek bid´at yolunu tutan tutmayan aşikâre bilinsin!” demişliği kesindir. Aşikâre; yani herkes bilinecek ve kıyamete kadar da baki kalacak. Büyük mütefekkir, bunu da nasihat mahiyetinde ve gerçekliği tekîd maksadıyla söylemiştir; çünkü devran böyle gelmiştir, devir böyledir, böyle de gidecektir.
Hoşgörü; insan, eşya ve hadise karşısında ferdî bir tavırdır. Çünkü adı üzerinde bir “görü”dür ve kişinin hissiyatına bağlıdır, toplum geneline geçerli olamaz. “Ben hoşgörülüyüm, hadi bana katılın hep beraber hoşgörülü olalım!” demek, totaliterliğin biçim değiştirmesidir. Ötekileştirmenin zıddı sayılabilecek bir “berikileştirme tekniği”dir. Kişiliğin varsa herkesi, herkesimi, her nesneyi, her olayı hoşgörü ile karşılayamazsın. “Ben onu demek istemedim!” itirazı hazırdır; arkasından “Yetmiş iki millet dahi elin yüzün yumaz değil.” gibi doğru sözler hakikî bağlamından koparılarak eğri büğrü gayelerle kullanılır. Yunus Emre, yetmiş iki milleti hor görmüyor ama hoşgörüyle karşılamıyor; abdest alıp namaz kıldığı halde yanlış işlerde bulunanları ağır bir dille kınıyor. Demek istiyor ki: Hak fırkadanım diyorsun ama davranışlarında batılsın, batıl olanlarla aynı işleri yapıyorsun.
Daha yaşanılabilir bir dünya ve demokrasi modeli adına yapılması gereken şey “tahammül ahlâkı”dır. Ahlâk ile hukuk arasında müeyyide farkı vardır ama birbiriyle genelde çelişmezler… Hukuk, ahlâki olanın sürdürülebilmesi için beraber yaşamanın vazgeçilmezlerini kayıt altına alır ve sorumluluk yükler. Bu yüzden hukukta hoşgörü hesaba katmadan hüküm verilir, sübjektif tercihler dışarıda bırakılır; ötekine, berikine tahammüllü olmayı mecbur kılar. “Tahammül ahlâkı”na dayanmayan bir hukuk düşünülemez; varsa, orada hukuk adına birilerine tahammül edilmiyor oluşu sözkonusudur. Hafiften romantik bir edebiyata da kaçan hoşgörü muhabbeti yerine tahammül sınırlarını geniş tutmayı tavsiye etmek dürüst ve akılcı bir tutum olur. Dünya bizzat “tahammül dünyası”dır ve insan hoşgörü ile bakamayacağı yığınlarca havadis ile karşı karşıyadır.
Türkçenin büyük ustalarından Nedim´in “Tahammül mülkünü yıktın Hulagu Han mısın kâfir/Aman dünyayı yaktın ateş-i suzan mısın kâfir!” beytinde, sevgiliye sitem ederken kullandığı “Tahammül Mülkü” öyle böyle bir terkip değil, esaslı bir kavramdır. Tahammül mülkü; dünyadır, hayattır, Osmanlı´dır, İstanbul´dur ve şairin kendisidir. Sevseniz de, sevmeseniz de tahammülün zorunlu olduğunu ve bunun da hayatın özünde varolduğunu kavramalısınız. Sapa yolların tecrübe edildikten sonra “tahammül”e ulaşmak ağır bedeller ödetmiştir, ödetebilir.
Zaman geçirmeden demokrasinin özünün tahammül olduğunu anlayıp, hayatın zorluklarını herkes için tahammül edilebilir seviyelere çekebilecek bir mülk inşa etmeye gayret etmek elzemdir. Ötekiler berikilere, berikiler ötekilere hep beraber birbirine tahammül ederken, somurtmak yerine tebessüm etse âlâ olur; demokrasiye emsallerinde rastlanmayan irfanî bir boyut katılmış olur. Bu da benim sübjektif tercihim.
Ama siz illa surat asarak tahammül edeceğim diyorsanız, somurtun.
Berat Demirci / Bizim Sivas