Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, Anadolu Ajansı (AA) Editör Masası´nda, TEOG´un kaldırılmasının ardından, liselere geçişte uygulanacak yeni sistemi açıkladı, editör ve muhabirlerin sorularını yanıtladı. “Liselere girişte yeni sistem tamamlandı” ifadelerini kullanan Yılmaz, yeni sisteme öğretmenlerin, eğitim uzmanlarının, birçok üniversitenin, eğitim fakültelerinden akademisyenlerin büyük katkı sunduğunu söyledi. Yeni sisteme velilerin de katkı verdiğini, bir velinin kendisine gönderdiği mesajında, “Şu sistemi uygularsanız inanın ki çok iyi olacak. İstanbul´un, Ankara´nın, büyükşehirlerin trafiği rahatlayacak, servis problemini de çözmüş olacaksınız.” görüşlerine yer verdiğini anlatan Yılmaz, bu veliyi telefonuna “Akıllı veli” diye kaydettiğini ifade etti.
Bakan Yılmaz TEOG’un Kaldırımasının Ardından Yeni Sistemi Açıkladı
Bakan Yılmaz, TEOG´un liselere geçişte bu zamana kadarki en iyi sistem olduğunu, herkesin bu konuda mutabık kaldığını vurguladı. “Peki iyiydi de niçin değiştirdiniz?” sorusunun sorulabileceğini anlatan Yılmaz, “Bu da bir ihtiyaçtan kaynaklandı. Nedir ihtiyaçları? Mevcutların en iyisi, ancak sıkıntıları var mı? Var. Bu sınav yarışının öğrenciyi okul dışı kaynaklara yönlendirdiği şeklinde geniş bir algı var. Etüt merkezleri yayılmaya başlamıştı. Bu, ihtiyaçtan doğuyor. Biz bunu kapatmak zorunda kaldık ama özel ders alanları var deniyor. Demek ki sistemimiz okul dışı kaynaklara yönelimi artırmış olabilir. Toplumdaki algı bu. Doğru, yanlış ayrı bir şey. Algı, gerçeğin önündedir. Bu algıyı düzeltmemiz lazımdı.” diye konuştu. Bakan Yılmaz, mevcut sistemde öğrencilerin TEOG´a hazırlanmak için okula devamsızlık yaptığını, bunun da eğitimde aksamaya yol açtığını dile getirdi.
Her şikayeti dikkate almak zorundayız”
TEOG´da, yerleştirme puanını, özel okulların verdiği “cömert notların” da etkilediği yönünde bir algının olduğunun altını çizen Yılmaz, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu da olumsuz bir durum. Bir başka husus ise 8. sınıf öğrencilerinin sosyal, sportif, kültürel faaliyetlere katılamadığı söyleniyor sırf bu sınavdan dolayı. Sınav 8. sınıfta yapılıyor ama çocuk 6. sınıftan itibaren bu sınava hazırlanıyor. Dolayısıyla çocuklar, bedensel ve sosyal kişiliklerinin gelişme döneminde 8. sınıfta yapılacak bir sınav için 6. sınıftan itibaren yarışa giriyor. Bir başka husus, bu lise son öğrencileri üniversite sınavına hazırlanmak için devamsızlık yapıyor, rapor alanlar artıyor. Bilin ki orta sonlarda da TEOG´a hazırlık için son sınıfta ilave devamsızlık ortaya çıktı. Bir başka olumsuzluk ise çocuğun puanı 460. Evinin yanında bir okul var, 470 ile alıyor. 460 puan alan hemen evinin yanındaki 470 ile alan okula gidemiyor. Belki o ilçede bulamazsa bir başka yerde kayıt olmak zorunda kalıyor. Bazen 1 puan ile kaybediyor. Bunları da görmemek mümkün değil. Sonuçta bizler vatandaşımızdan, velilerimizden her ne şikayet gelirse onu dikkate almak zorundayız. Halkın rızasını almak Hakkın rızasını almak. Herkes bu eksiklikler noktasında mutabık.”
TEOG sistemi yerine çocuğu 6. sınıftan itibaren sınava hazırlayacak bir sistem değil de stresi kaldırarak, basit, kolay ve anlaşılır bir sistem getirdiklerini anlatan Yılmaz, “Bizim sistemimiz şu: Eğitim bölgesi ve sınavsız mahalli yerleştirme sistemini getirdik. Bu sistemde veli ve öğrencimiz adresine en yakın okula yerleştirilecek.” ifadelerini kullandı. Yılmaz, hükümet programında “En iyi okul, eve en yakın okul.” sözünün yer aldığını anımsattı.
“Ortaokulla lise arasındaki bağı kurmuş oluyoruz”
2012´de 2014-2018 yıllarını içeren 10. Kalkınma Planı´nın hazırlandığını hatırlatan Yılmaz, şu değerlendirmelerde bulundu: “Eğitim ile ilgili bu plan içinde söylenen her şeyi yaptık. Yapmadığımız tek şey öğrencinin muhitindeki bir okula yerleştirilmesi. Yeni bir husus değil, herkes açsın, baksın. Bizim getirdiğimiz bu sistemde, evlatlarımızın kendi tercihlerini alacağız. Başvuru esnasında bir ekran önüne gelecek. Bu ekrandan 5 tane tercihte bulunacak. Her okul türüne göre hiçbir öğrencimizi, istemediği bir başka okul türüne yerleştirmeyeceğiz. O halde öğrencinin ve velisinin tercihi esastır burada. 8 sınıfta olup bu yerleştirme sistemine tabi olan öğrenci sayısı yaklaşık 1 milyon 200 bin. Veliler, ortaokula kaydettikleri zaman evlatlarının bundan sonra hangi liseye gideceğini de bilebilecek. Dolayısıyla da ortaokulla lise arasındaki bir bağı biz kurmuş oluyoruz. Tercihe bağlı ve adrese en yakın okula yerleştirme olacağı için bu yaştaki öğrencilerin üzerinden sınav baskısı kalkmış olacaktır. Bu, yüzde 90´ın üzerindeki öğrenciler için. Bu yolla öğrencilerimiz sosyal, sportif ve sanatsal etkinlikler için de vakit bulabileceklerdir. Bu sistemin bir başka faydası var. Bundan sonra adres bölgelerindeki liselere farklı akademik düzeylerde farklı ilgi ve birikimdeki öğrenciler gelecek, akademik çeşitlilik sağlanacak ve bu, okulun başarı seviyesini yükseltecek.” Yılmaz, mevcut sistemde okulların kategorize edildiğini, seviyesine göre numaralandırıldığını, yeni sistem ile her okulun ve her öğrencinin başarılı olacağını vurguladı.
Bu yılın üniversite sınavı birincisinin Konya´daki görme engelli Fulya Akkaya olduğunu anımsatan Yılmaz, şunları kaydetti: “Dediler ki görme engelli kızımızı eğer görme engelliler okuluna gönderseydiniz bu başarıyı elde edemeyebilirdi. Kaynaştırma, yani diğerleriyle fedakarlık yaparak biraz daha gayret göstermiştir ama büyük bir başarı kazanmıştır. Akademik farklı seviyedeki insanları bir sınıfta tutarak okulların kalitesini artıracağız. Esas gayemiz sınavsız liselere geçişi sağlayabilmektir. Bunun için ne yapmak lazım? Bizim bütün liselerimizi fen lisesi ayarına, sosyal bilimler ayarına ve proje okulları ayarına çıkarmamız lazım. Bu yolda gerçekten çok büyük mesafe katettik, bunu gururla söyleyebilirim.”
Fen liseleri sayısı 58’den 302’ye çıktı
Bakan Yılmaz, göreve geldiklerinde Türkiye genelinde 58 fen lisesi olduğunu ve bu okullarda 12 bin öğrencinin eğitim gördüğünü dile getirerek, “80 yılda 58 fen lisesiyle 12 bin öğrenciye eğitim veriyorsunuz. Dünya Bankası´nın 2005 yılında bir raporu var. Diyor ki ´Türkiye, çok az bir kesime nitelikli, kaliteli eğitim vermektedir´ diyor. Fen lisesi sayımız 302, öğrenci sayısı 120 binin üzerinde. 12 bindi öğrenci sayısı, 120 binin üzerine çıkardık. 10 kattan fazla arttırdık. Hiçbir bölümde böyle bir artış da yok.” diye konuştu.
“Sınavsız liseyle ilgili bir tarih verebilir misiniz?” sorusu üzerine Yılmaz, sınavsız liseye geçişle ilgili başarının belli bir seviyeye gelmesi gerektiğini belirtti. Eğitimde fırsat eşitliği konusunda çok mesafe katedildiğini ifade eden Yılmaz, Türkiye´nin her köşesindeki gencin aynı başarıyı gösterebilmesi, aynı eğitimi alabilmesi için çok büyük bir gayret ve başarı gösterdiklerini anlattı. Yılmaz, üniversite sınav sonuçlarının bu başarıyı açık bir şekilde gösterdiğine işaret ederek, “Her bölgeden tıp fakültesine giren var. TEOG sonuçlarına bakın. Her bölgeden birinciler var. Bitlis´te de 51 tane birinci var, Burdur´da da 51 tane birinci var. Van´ın Erciş´inde de 25 tane birinci var, Bitlis´in Tatvan´ında da 25 birinci var. Beyoğlu´nda 13 tane var. Yani herkes Beyoğlu´nun Bitlis´ten daha üstün olacağını düşünür ama öyle değil. İnşallah fırsat eşitliğinde çok mesafe aldık. Diğer okulların kalitesini arttırdığımız zaman da sınavsız geçişi sağlayacağız.” ifadesini kullandı.
“Yeni sistemin temel felsefesi sınava girmek isteğe bağlı”
Türkiye genelinde 17 bin 749 ortaokul, farklı türlerde olmak üzere de 11 bin 57 lisenin olduğunu ifade eden Yılmaz, “8´inci sınıfta 1 milyon 200 bine yakın öğrencimiz var. Ülke genelinde belirlediğimiz farklı illerdeki sınırlı sayıdaki okulumuza sadece isteyen 8. sınıf öğrencilerimizin girebileceği bir sınav hazırladık, isteğe bağlı. Bu liselerin ismini ve sayısını mayıs ayı gibi açıklayacağız.” dedi. Yılmaz, öğrencilerin sınava girmeden önce hangi okulların sınavla öğrenci alacağını öğrenebileceğini ifade ederek, “Yeni sistemin temel felsefesi sınava girmek isteğe bağlı. Velilerimiz çocuklarını bu sınava ister yönlendirir isterse de yönlendirmez. Bir liseye yerleşmek için bu sınava girmek zorunlu değildir. Mevcut TEOG´da mutlaka sınava girmek zorundaydınız. Sınav mecburiyeti ortadan kalktı.” şeklinde konuştu.
Soruların Milli Eğitim Bakanlığınca hazırlanacağını ifade eden Yılmaz, şöyle konuştu: “Sınav yerelde yapılacak ama bütün sorular merkezden Bakanlığımızca hazırlanacak. Bu sınavı haziran ayının ilk haftasında yapacağız. Sınav sonuçlarını da kısa süre içerisinde yani haziran ayı içerisinde ilan edeceğiz. Sınav çoktan seçmeli soruların yer aldığı, sözel ve sayısal olmak üzere iki bölüm ve tek oturumdan oluşacak. Sınav temel dersleri içerecek. Toplam 60 soru olacak ve 90 dakikalık bir süre verilecek. Sınavı 8´inci sınıf müfredatı ağırlıklı olmak üzere 6, 7. ve 8. sınıf ders müfredatına ve müfredatla amaçladığımız kazanımlara, ders kitaplarımıza uygun şekilde yapacağız.”
“Lise sınavlarını ülke genelini etkileyen bir stres unsuru olmaktan çıkardık”
Öğrencilerin, okul müfredatından başka bir şeye ihtiyaç duymadan sınava hazırlanabileceğini dile getiren Yılmaz, “Sınavla öğrenci alan orta öğretim kurumlarına yerleşme amacıyla sınava giren öğrencilerimize beş tercih sunacağız. Beş tercih, bulunduğu yere en yakın bir tercihtir. Bir de bu sınava girenler için de beş tercih veriyoruz. Ancak gerek bu sınava girenler, gerekse de adrese yakın olarak kaydedilecek öğrencilerin duyurusunu aynı anda yapacağız ve merkezi olarak yerleştireceğiz.” “Okullarımız hayatın kendisi gibi olsun” diyen Yılmaz, öğrencilerin, liseye ilk başladığında okulla ilgili kafalarında oluşan başarılı-başarısız algısını ortadan kaldırmayı hedeflediklerini söyledi.
Millî Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, her öğrencinin tercih edebileceği bir lise türü olmaması halinde öğrenciye nasıl bir tercih sunulacağı, öğrencilerin zorunlu olarak imam hatiplere yerleştirileceğine dair iddialar gündeme getirildiği yönündeki soru üzerine, eğitim bölgeleri sisteminin nasıl oluşturulduğu ortaya çıktığında bu kaygıların yersiz olduğunun görüleceğini ifade etti.
Yılmaz, şöyle konuştu: “Velinin tercihinin dışında öğrencimizi herhangi bir okula göndermeyeceğiz. Biz, eğitim bölgelerini oluştururken, o şekilde oluşturacağız ki velimizin istediği meslek lisesi de olsun, velimizin istediği Anadolu lisesi de olsun, velimizin istediği imam hatip lisesi de olsun. Dolayısıyla bu eğitim bölgesi oluşturması, bu sorunu ortadan kaldıracak. Yine eğitim bölgesi oluştururken, ortaokul öğrenci sayımızı biliyoruz, lisemizi de biliyoruz, ortaokul ile liseyi eşleştireceğiz. Dolayısıyla ne çok fazla ne çok az, birbirine denk şekilde olacak. Böyle bir eksiklik ortaya çıkmayacaktır inşallah. Yaşarken göreceğiz.” Yılmaz, “Bu sistemle büyük kentlere göçün, tercih edilen okulların çevresinde konut fiyatlarının artacağı ve sahte adres kayıtları olacağı, suistimal ve torpil olabilir endişeleri var. Bununla ilgili ne gibi tedbirler alınacak?” sorusu üzerine, sahte adres kayıtları ve konut fiyatlarına ilişkin çözüm bulunabileceğine, kontrol mekanizmaları olduğuna vurgu yaptı. “Birilerini ayarlayarak oturmadığım bir yerdeymiş gibi görüneceğim örneğin. Bunun bir cezai yaptırımı olacak mı?” sorusuna karşılık da Yılmaz, böyle bir şeyin doğru olmayacağını, uygulamada da böyle bir şey çıkmayacağını dile getirdi. Bakan Yılmaz, TEOG´un yerine gelecek yeni uygulamaya “Liselere Kayıt Uygulaması” adı verildiğini bildirdi.
“Özel sınav yapabilirler”
“Muhitimizdeki okulda kapasite 70 kişi ama 100 başvuru var. 100 kişi nasıl elenip 70´i alınacak? Okul puanı, başarı ortalaması ya da okul içinde bir değerlendirme yapılacak mı?” sorusunu İsmet Yılmaz, “Diyelim ki bir okulda, taşınmayla da beraber 100 kişiyi buldu. Orada da okul başarı puanını esas alacağız. Çünkü bunun hem okuldaki dersin önemini hem okuldaki öğretmenin değerini artıracağını düşünüyoruz. Okul başarı puanı esas alınarak okula yerleştirme yapılacak.” diye yanıtladı. Yabancı okulların kendi isteklerine bağlı sınav yapıp yapamayacaklarına ilişkin soruyu cevaplarken Yılmaz, “Özel sınav yapabilirler. İsterlerse bizim sonucumuzu alırlar, isterlerse kendileri sınav yapabilirler.” ifadelerini kullandı.
“Ara sınıf öğrencileri geçiş yapamayacak”
“TEOG ile geçen yıl liselere yerleşen ara sınıftaki öğrencilerin adreslerine yakın okullara geçip geçemeyeceğine ve okulların taban puanının kalkıp kalmadığı” şeklindeki soruya Yılmaz, şu yanıtı verdi: “Geçişlere müsaade etmeyeceğiz, doğru olmadığını düşünüyoruz. Her sistem kendi artısı ve eksisiyle bir dengededir. Eğer onu bozarsak sıkıntı olur. Dolayısıyla da bizim bundan sonra kayıtla alacağımız öğrenciler için taban puan kalkmıştır. Adrese en yakın okula kaydını yapacağız ama daha önce TEOG puanıyla girmiş bir öğrencinin değişiklik yapmasına izin vermeyeceğiz.” Danıştay´ın “taban puanın altındaki bir öğrencinin bir üst okula kaydedilemeyeceği”ne ilişkin kararını anımsatan Yılmaz, o sistemi bozmamak gerektiğini düşündüklerini vurguladı.
“Sınıf sınıf ayrım yapmayı düşünmüyoruz”
Yılmaz, “Yeni sistemde öğrencilerin özel öğretim kursu ya da etüd merkezi gibi bir sisteme ihtiyaç duyacağını düşünüyor musunuz? Adrese dayalı kayıt sistemiyle yerleştirilecek öğrencileri okul içinde başarı düzeyine göre sınıf sınıf ayrım düşünüyor musunuz?” sorusunu yanıtlarken şunları söyledi: “Sınıf sınıf bir ayrım düşünmüyoruz. Çünkü bu da diğer okullarda yaptığımızı sınıflarda yapma gibi gelir. Okullarda yapılmasının akademik, bilimsel eğitim açısından sakıncalarını söyledik. O sakıncayı aynı okul içerisinde ´A iyi, B negatif, C ondan daha negatif´ gibi bir algı olmasını da istemiyoruz. Hayat gibi olmasını istiyoruz. Başarılı ile biraz daha başarılı, görece demek lazım, hepsinin bir arada bulunmasını istiyoruz.”
“Tanıtım kampanyası yapacağız”
“Başbakan Yıldırım, YÖK tarafından açıklanan yeni üniversiteye giriş sisteminin, gelen eleştiri ve öneriler ışığında gözden geçirildiğini söyledi. Size göre de yeni sistemde revizyona ihtiyaç duyulan noktalar var mı? YÖK´ün bu konuda sizin bilginiz dahilinde yürüttüğü bir çalışma var mı?” sorusu üzerine Yılmaz, eğitimin bir bütün olduğunu, ortaokul ve lisenin çok iyi ama üniversitenin kötü olması durumunda çocukların hayata hazır hale gelemeyeceğini, aynı şekilde tam tersi durumun da kabul edilemeyeceğini aktardı. “YÖK tarafından daha sade, daha basit, daha anlaşılır sistemi evlatlarımıza tanımak için bütün okullarımızda bununla ilgili rehber öğretmenlerimizle bir tanıtım kampanyası yapacağız. YÖK Başkanı Yekta Bey ile de görüştüm. Yekta Bey, halkımızdan gelen görüşlerin her birisi dikkate alınaraktan halka en iyi şekilde, onların da razı olabileceği bir sistemi ortaya koyacaklarını ifade etti.” diyen Yılmaz, sınavın öneminin mümkün olduğu kadar azaltılması gerektiğine, bu azaldığında stresin de azalacağına dikkati çekti. Sınavın öneminin artması durumunda stresin de artacağının altını çizen Milli Eğitim Bakanı Yılmaz, liseden mezun olan öğrenci sayısının 900 bin civarında, üniversite kontenjanlarının da bu rakamın biraz üstünde olduğunu belirtti. Bakan Yılmaz, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bütün öğrenci ile kontenjan hemen hemen aynı ancak üniversite sınavına çok daha fazla insan giriyor. Bunun gerekçesi, daha önce bir yeri kazanmış ama bir daha girenler var, daha önce kazandığı yeri kazanmayıp bekleyenler var, bazen de ikinci okulu okumak isteyenler var. Biz diğer bekleyenlerin problemini çözmüş olsak bir yılda mezun olan insan kadar bir yıllık kontenjanımız var. Buradaki problem de ´Bütün öğrenciler tıbbı seçecek veya bütün öğrenciler bilgisayar mühendisliğini seçecek´… Bu durumda ne olur? Orada da bir yönlendirmeyle en ideal olanı yapmak gerekli. Ama Türkiye şu anda henüz ona hazır değil. Buna hazır olmadığından basit, sade, yalın, anlaşılır bu sınavı yapmak durumunda şimdilik.”
“Önerilere açığız”
Liseye geçişteki yeni uygulamada, velilerden ya da eğitim kurumlarından gelecek öneriler ışığında bir revizyon olup olmayacağına ilişkin Yılmaz, bütün vatandaşların, öğretmenlerin, velilerin görüşleri alınarak uygulamanın olgunlaştırıldığını anlattı. Yılmaz, “Bundan sonra da herkesin görüşüne açığız. Biz kapalı değiliz. ´Böyle olsa daha iyi olur´ diyecekleri bir öneri varsa bu öneriye açık olduğumuzu çok net şekilde belirtmek isterim.” dedi.
İsteyenlerin önerilerini Milli Eğitim Müdürlükleri, Bakanlığın internet sayfası, Twitter adresi ve elektronik posta adresleri üzerinden iletebileceğini aktaran Yılmaz, “Gerekirse şahsımın mail adresi var, ´[email protected]´. Milli Eğitim Bakanlığının iletişim sistemi var, 147. Dolayısıyla 147´yi ararlarsa hangi konuda olursa olsun, hem eğitimle ilgili sorunlarına mutlaka cevap verilir hem de ola ki ´Bu sistemin şu noktasında böyle bir değişiklik yapılırsa, böyle bir ekleme yapılırsa öğrencilerimize, evlatlarımıza daha iyi olur´ denildiğinde biz bunlara açığız.” açıklamasını yaptı. Önerilerin artı ve eksilerinin değerlendirilmesi gerektiğini belirten Yılmaz, gerçekten artıların eksilerden fazla olması durumunda tekliflerin kabul edileceğini kaydetti.
“Örnek sorularımızı yayınlayacağız”
Bakanlığın 2018 Haziran ayında yapacağı merkezi sınavdaki soruların ders dağılımlarına ilişkin bir soru üzerine Bakan Yılmaz, “Örnek sorularımızı yayınlayacağız. 8´inci sınıf ağırlıkta olmak üzere, 6, 7 ve 8´inci sınıftaki ders kitaplarımız, müfredatımız ve kazanımlarımız çerçevesinde, hepsini öğrencilerimize soracağız. Biz 6, 7 ve 8´de hangi müfredatla öğrencilerimize ne vermek istiyorsak hepsini bir şekilde ölçeceğiz” dedi. Öte yandan, Bakanlık yetkililerinden alınan bilgiye göre, haziranda yapılacak sınav, Türkçe, Matematik, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi, T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük, Fen Bilgisi ve Yabancı Dil sorularından oluşacak.
“5 yaşta brüt okullaşma yüzde 74´e çıktı”
Bakanlığın okul öncesi eğitimin ülke geneline yaygınlaştırılmasına ilişkin çalışmaları hakkında bilgi veren Yılmaz, 2002´de okul öncesi eğitim oranının yüzde 10 dolayında olduğunu, geçen yıl 5 yaşında brüt okullaşma oranının yüzde 74´e çıktığını bildirdi. Bakan Yılmaz, Başbakan Binali Yıldırım göreve geldiğinde ikili eğitimin kaldırılması, okul öncesi eğitimin yaygınlaştırılması ve yabancı dil eğitiminin sorun olmaktan çıkarılması yönünde üç talimat verdiğini aktardı. Okul öncesi eğitim için 37 pilot il seçtiklerini belirten Yılmaz, bu illerdeki kırtasiye masraflarının tümünü Bakanlık olarak karşıladıklarını belirtti. Milli Eğitim Bakanlığı Strateji Belgesi´nde 2018-2019´da bu illerin oranının yüzde 96´ya çıkarılmasının hedeflendiğini anlatan Yılmaz, bu seviyeyi yakalayacaklarını söyledi. Yabancı dil eğitiminde 2014-2018 arasını kapsayan 10. Kalkınma Planı´nda erken yaşta yabancı dilin öğrenilmesine ilişkin bir planın yer aldığını dile getiren Yılmaz, “81 ilde 620 okul, 185 de imam hatip okulunda 130 bin öğrenciye haftada 15 saat İngilizce eğitimi veriyoruz. Başarılı olursak ölçeceğiz ve Türkiye geneline yaygınlaştıracağız.” dedi.
Öğretmen ihtiyacı
Millî Eğitim Bakanlığının öğretmen ihtiyacına ilişkin bir soru üzerine Bakan Yılmaz, dönemlerinde 580 binin üzerinde öğretmen atamasının yapıldığını, bu nedenle öğretmen yaş ortalamasının 40´ın altında olduğunu belirtti. Bakan Yılmaz, “Önümüzdeki yıl, 20 bine yakın öğretmen alacağız. Rakamı Sayın Başbakanımız, Maliye Bakanımız ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımızla bir araya gelip tespit edeceğiz. 20 bine yakın öğretmenin alımı için şubatta bir duyuru yapıyoruz. Muhtemelen mayısta sınavlarını yaparız, haziran-temmuzda da atamasını gerçekleştiririz. Geçen yıl da 20 bin öğretmen ataması yapmıştık. ” bilgilerini paylaştı.
10. Kalkınma Programı, BM Kalkınma Programı, OECD Eğitime Bakış Raporlarında Türkiye´de bölgeler arası eğitimde eşitliğin bulunduğuna dair vurguların yapıldığını dile getiren Yılmaz, öğretmenlerin Doğu ve Güneydoğu´da ortalama hizmet süresinin 1,5 yıl olarak tespit edilmesi nedeniyle sözleşmeli öğretmen uygulamasının başlatıldığını vurguladı. Öğretmen başarısının öğrenciyi tanımaktan geçeceğini dile getiren Yılmaz, müfredatta da öğrencinin durumuna göre bireyselleştirme yapılması gerektiğinin altını çizdi. Bir öğretmenin atandığı bölgede en az 6 yıl kalması için sözleşmeli öğretmen uygulamasını başlattıklarını hatırlatan Yılmaz, Doğu ve Güneydoğu´da öğretmen doluluk oranının yüzde 90´nın üzerine çıktığını, İstanbul´da bu oranın yüzde 85 dolayında olduğunu ve öğretmen açığının bulunduğunu kaydetti.
Bakan Yılmaz, “Bir planlama yapılırsa 100 bine yakın bir öğretmen ihtiyacımız var. Eğer yüzde 100 doldurursanız öğretmene ek ders ihtiyacı ortadan kalkar. Eğer yüzde 100 doldurursanız o zaman tayin ve ücretli öğretmen sistemi de ortadan kalkar. Hukukta bilinçli boşluk derler. Yüzde 100 doluluğu beklemeyin. Bu aradaki boşluk, eğitim sistemindeki eksikliklerin giderilmesi için yeterli ve gereklidir. Önümüzdeki yıl, 20 bin öğretmen alacağız. Yüzde 90´ın üzerindeki doluluk oranını Doğu ve Güneydoğu Anadolu´da yakaladık.” ifadelerini kullandı. Yılmaz, gelecek dönemde, Batı, Orta Anadolu ve Karadeniz´deki ilçeler bazında da öğretmen alımı yapacaklarını bildirdi.
“Öğrenciler yaşadıkları muhite göre okul seçtiklerinde aynı sınıfta başarılı ve başarısız öğrenciler bir araya gelecek. Bu sorunu nasıl çözeceksiniz, eğitim düzeyini mi artıracaksınız? Öğretmen bu iki öğrenciden hangisine odaklanacak?” sorusu üzerine Yılmaz, öğretmenin liderlik rolünün, pedagojik eğitiminin burada ortaya çıkacağını belirtti. Konya´daki üniversite sınavı birincisi görme engelli Fulya Akkaya´nın, engeline rağmen normal okulda okuduğunu, öğretmeninin sadece onu dikkate alarak “Daha az bir müfredatla eğitimimizi tamamlayalım” demediğini ifade eden Yılmaz, eğitimde kalitenin esas olduğunu, bunun artırılmasına yoğunlaşacaklarını söyledi. Bir cevher ve okyanus olan öğrencinin ne verilirse onu alacağına dikkati çeken Yılmaz, “21. yüzyılda ne gerekiyorsa öğretmenimiz onu verecektir öğrenciye. Alttakine göre değil üsttekine göre kendisini hazırlayacaktır öğretmen. Alttaki de gelir mi? Gelir. ´Doğru yol budur´ diye ´Sen bir yürü de bak ne gelenler göreceksin´ derler. Arkadan da kesinlikle başarılıları izleyenler olacaktır. Bunun bilimsel gerçekliğe daha uygun olduğunu söylüyoruz. Bilmeyenleri bir arada tutmaktansa içlerinde çok daha iyi bilenin olması o sınıftaki eğitim kalitesini artırır.” diye konuştu.
Yılmaz, “Öğretmenler bu düzeyde mi sizce? Çalışmayanların da seviyesini yükseltebilecek eğitimleri var mı sizce öğretmenlerin?” sorusu üzerine, Türkiye´de sağlık, ihracat, ulaştırma ya da başka bir alandaki başarıya imza atanların tümünün Türkiye´deki eğitim sisteminden çıktığını anlattı. Yılmaz, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bizim iddiamız şu; biz 80 yılda yapılanlardan daha iyisini çok kısa bir süre içinde yaptık. Eksiğimiz, hatamız olabilir. Şu kesindir, tartışmasızdır, bazı alanlarda 80 yılda yapılanların kat kat fazlasını yaptık. 2023 hedefleri koyduk. Bu hedeflerle bilgi ekonomisine geçeceğiz. Eğitimin katkısını artırmadan, yüksek katma değerli ürün üretmeden, bunları ihraç etmeden 2023 hedeflerini yakalayamayacağımızı biliyoruz. Şu anda Türkiye´nin ihracatının kilogram bedeli 1,5 dolar. ATAK helikopteri ihraç ederseniz 5 bin dolar olur bu. Çok mesafe aldık ama almamız gereken mesafe de var. Gerek bizim liselere kayıt sisteminde gerekse Yükseköğretim Kurulunun liselerden üniversitelere geçiş sisteminde yaptığı değişikliklerin bütün amacı 21. yüzyılı Türkiye´nin yüzyılı yapmaktır. Buna inanıyorum, doğru bir yoldayız.”
Elmastan da altından da daha kıymetli olan beşeri sermayedir
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı´nın İnsani Gelişmişlik Raporu´ndaki rakamlara ilişkin bilgi veren Bakan Yılmaz, milli gelirin 2002´de İsviçre´de 301 milyar dolar, İsveç´te 264 milyar dolar, Hollanda´da 467 milyar dolar, Türkiye´de de 236 milyar dolar olduğunu aktardı. Yılmaz, 2016´da milli gelirin İsviçre´de 660 milyar dolara, İsveç´te 511 milyar dolara, Hollanda´da 761 milyar dolara, Türkiye´de ise 860 milyar dolara çıktığını söyledi. 2002´de İsviçre, Hollanda ve İsveç´in gerisindeyken Türkiye´yi “beşeri sermaye”nin öne geçirdiğini ifade eden Yılmaz, bunun elmastan da altından da çok daha nitelikli olduğunu belirtti.
1980´li yıllarda milli gelirden eğitime Türkiye´nin yüzde 1,2, Almanya´nın yüzde 4,8, İtalya´nın yüzde 4,9 pay ayırdığını anlatan Yılmaz, şu değerlendirmelerde bulundu: “80´li yıllarda Almanya´nın dörtte biri eğitime kaynak ayıracaksınız, ondan sonra ´Almanya´yı niye geçemedik´ diye hayıflanacaksınız. Öyle değil. 90´lı yıllarda milli gelirinizden eğitime 2,2 ayıracaksınız, ´Almanya yine 4,8 ayırıyor, yine Almanya´nın önüne geçemedik´ deniliyor. Şimdi Almanya kaç ayırdı? 4,8 – 4,9 ayırıyor. Biz kaç ayırıyoruz? 5,8´den fazla ayırıyoruz, 5,1 kamu ayırıyor, 0,7 özel sektör ayırıyor. İl özel idarelerinin bütçelerinden eğitime ayrılan miktarlar var, bunlara onlar dahil değil. Artı, vatandaşın hibeleri var, onlar da dahil değil. Dün Avrupa ülkelerinden daha az milli gelirinize kaynak ayırırken bugün daha fazla ayırıyorsunuz. Diyorum ki Türk eğitimi iyi bir yere gidiyor.” Yapılanların hizmetlerde eğitimin büyük katkısı bulunduğunu söyleyen Yılmaz, “Eksiklerimizi de kabul ediyoruz. Onu da daha iyi, daha kaliteli eğitimle gidermeye çalışıyoruz.” dedi.
Sınıftaki öğrenci sayısı
10. Kalkınma Planında, kaliteli eğitim için bir sınıftaki öğrenci sayısının kabul edilebilir sayıda olması gerektiğinin yer aldığını hatırlatan Yılmaz, göreve geldiklerinde 36 olan bir sınıftaki öğrenci sayısını, 24´e düşürdüklerini aktardı. Yılmaz, kaliteli bir eğitim için ilave derslikler yapıldığını kaydetti. Kaliteli eğitim için öğretmen başına düşen öğrenci sayısının da önemli olduğuna dikkati çeken Yılmaz, bu sayının da 28´den 17´ye indirildiğini belirtti. Yılmaz, Japonya ve Kore´de öğretmen başına düşen öğrenci sayısının Türkiye´den fazla olduğunu vurguladı. Bakan Yılmaz, “Bazıları bir rapordan Türkiye aleyhine olan bir cümleyi buluyor. ´Bak böyle´ diyor, herkes de onu tekrar ediyor. Eğer siz öyle bakarsanız her ülke için bir negatiflik, eksiklik bulursunuz.” diye konuştu. UNESCO´nun eğitim raporunda “Türkiye´de engellilere eğitimin fazla verilmediğine” ilişkin bir cümle geçtiğini aktaran Yılmaz, okula gelemeyen engellilerin evlerine öğretmen gönderdiklerini kaydetti. “200 binin üzerinde engelliye eğitimi kaynaştırma eğitimiyle veriyoruz.” diyen Yılmaz, bu konuda çok büyük mesafe kaydedildiğini dile getirdi.
Öğretmen performansı
Öğretmenlerin performanslarının ölçülüp ölçülmeyeceğinin sorulması üzerine Bakan Yılmaz, öğretmen ve eğitim yöneticilerinin performanslarının ölçülmesinin yeni bir şey olmadığını belirtti. Öğretmenlerin performanslarının ölçülmesine, Yüksek Planlama Kurulunca yayınlanan Öğretmen Strateji Belgesi´nde yer verildiğini hatırlatan Yılmaz, “Öğretmenlerimizin hangi alanlarda hizmet içi eğitime ihtiyacı olduğunun tespit edilmesi lazım. Bunun yolu, öğretmenlerimize de sorulabilir, müdürlerimize de sorulabilir. Eğitimle ilgili akademisyenlerin yapacağı bir çalışmayla ortaya çıkabilir ki, bununla ilgili başarılı olan öğretmenleri ödüllendirmek lazım. İlave puan verilebilir. Daha kısa zamanlarda daha iyi yerlere gelebilir atanması için. Başarıyı ödüllendirmelisiniz. Bir tabir vardır, ´Testiyi kıranla, testiyi doldurup getireni aynı tutmak´ yöneticilikte uygun değil.” diye konuştu.
Yılmaz, bu konuya ilişkin eğitim paydaşları ve ilgililerle görüştüklerini aktararak, herkesin kabul edeceği, kimseyi kırmayacak ve incitmeyecek ama olması da gereken bir sistem getireceklerini dile getirdi. En büyük sorumluluklarının millete karşı olduğuna dikkati çeken Yılmaz, şöyle devam etti: “80 milyon insanımıza karşı sorumlu olduğumuzu biliyoruz. 18 milyon öğrencimiz var. 7 milyon 800 bin de yükseköğretimde var. 18 milyon bizde, 7 milyon 800 bin de yükseköğretimde 26 milyon öğrenci demek. Annesi ve babayla, 75 milyon. Eğitimle ilgili ne yaparsanız herkese dokunur. 80 milyona karşı sorumlu olduğunuzu bilerek, ´nasıl daha iyi kaliteli eğitim veririz´, okul yöneticileri, öğretmenlerimiz, biz, kendi idarecilerimiz bunu düşünüyoruz.” Yılmaz, performans değerlendirmesinin, öğretmenleri kapı dışına koymak, cezalandırmak için yapılmadığını, ödüllendirmek ve çocuklara daha iyi hizmet vermek, onları hayata hazırlamak için yürütüleceğini belirterek, “Biz öğretmenlerimize güveniyoruz. Sadece bazıları öğretmenlerimizin adına konuştuğunu söylüyor. Bence onlar öğretmenlerimizi temsil etmiyorlar.” ifadelerini kullandı.
“Hedefimiz 10 milyon 600 bin tablet bilgisayar dağıtmak”
Fırsatları Artırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketinde (FATİH Projesi) gelinen noktayı ve hedefler doğrultusundaki planlamaları anlatan Bakan İsmet Yılmaz, projeyi “Türkiye´nin en büyük eğitime teknolojiyi kazandırma projesi” olarak tanımladı. İsteyen öğrenci ve öğretmenlere bilgi otoyoluna ulaşabilme fırsatının tanınabilmesi gerektiğine işaret eden Yılmaz, bunu FATİH Projesi ile başardıklarını söyledi.
Başbakan Binali Yıldırım´ın Ulaştırma Bakanı olduğu dönemde 2011´de FATİH Projesinin başladığını hatırlatan Yılmaz, sözlerini şöyle sürdürdü: “432 bin akıllı tahta dağıttık bugüne kadar. 20 bine yakın okulumuza ulaştık. Tamamlanma oranı yüzde 59. Tablet bilgisayar dağıttık, yaklaşık 1,5 milyon. Hedefimiz ise 10 milyon 600 bin tablet bilgisayar dağıtmak. Buradaki oransa yaklaşık yüzde 20. Yasal eksiklikleri tamamladık. Önümüzdeki dönemde, Türkiye´yi 12 bölge olarak gruplandırdık. Avantajlı ve dezavantajlı olacak şekilde gruplandırdık. Türkiye´de bu hizmeti sağlayan, bilgi otoyoluna ulaştıran 3 şirket var. Bu şirketleri çağıracağız. Bakın ´Etkileşimli tahta, tablet bilgisayar, alt yapı, bağlantı, bütün bunların hepsini siz yapın ama yapıp da gitmeyin.´ ve ´Bize 5, 10 yıllık sürede de bakım ve onarım hizmeti de verin´ diyeceğiz. Dolayısıyla hizmet alırsak 2011´de başlayan projede 6 yılda aldığımız mesafe ne kadarsa, inanın bir yıl içerisinde aldığımız mesafeden çok daha fazlasını alacağımıza inanıyoruz.” Yılmaz, Türkiye´ye özgü bir yazılım programının geliştirilmesini, FATİH Projesi´ni 10 yıl süreli hizmet alım modeliyle sürdürmek istediklerini vurgulayarak, şunları söyledi: “Biz 10 yıllığına hizmet aldığımızda, ´takması da sende, işletmesi de sende, sorumluk da sende´ diyeceğiz. Muhatabımızı teke düşürmek için bir çalışma yapıyoruz. Kısa zaman içinde neticelenir. Bu hususlarda, bize verilecek hizmetler açıkça komisyondan geçti. Bu konuda bize verilen hizmetlerden alınan vergilere istisna getiriyoruz ki, önümüzdeki dönemde ´hangi bedelle hizmet verilsin´ denildiğinde üste vergi konularak, rakam abartılmasın diye. Yasal değişiklik yakında çıkar. Çıkınca da FATİH Projesinde önemli büyük mesafe alacağız.”
“Yeni sistemde kendisini mağdur olarak hissetmeyecektir”
Üniversite sınav sisteminde “sözel alanda eğitim alan ve aralarında imam hatip lisesi öğrencilerinin de bulunduğu milyonlarca öğrencinin dezavantajlı duruma düşmesinin önüne geçilmesi” için bir revizyonun olup olmayacağının sorulması üzerine Yılmaz, şu değerlendirmeleri yaptı: “Bizim partimizin isminde adalet var. Devletin temeli esas adalet üzerinedir. Üniversiteye geçişte de, ben YÖK Başkanımızı biliyorum, adaleti sağlayacak. Bunlar lise öğrencisi, benim evladım, benim öğrencim. Üniversite de kısmen bizim ama esası annenin, babanın bana emanet ettiği çocuklar. Bu çocuklarımızın, emeklerinin zayi olmasını ne ben isterim ne Yekta Bey ister ne Başbakanımız ne de Cumhurbaşkanımız ister. Dolayısıyla bizim sorumluluğumuz var. Öğrencilerimiz şundan emin olsunlar, bütün öğrencilerimiz kim ne biliyorsa, o bilgisini karşılığını mutlaka alacaktır. Yekta Bey´in çok güzel bir çalışması var. Pek çokları eksik bilgiye dayalı konuşuyor. Evlatlarımıza, öğrencilerimize şunu söylüyorum, herkes bildiğinin karşılığını alacaktır. Hiç kimse bu yeni getirilen sistemde kendisini mağdur olarak hissetmeyecektir.”
“Kendi evlatlarımız gibi kaydediyoruz”
Türkiye´de eğitim alan Suriyeli öğrencilerle ilgili bilgileri paylaşan Milli Eğitim Bakanı Yılmaz, “Suriyeliler bizim sorumluluğumuz. Birilerinin evinde yangın çıkmış. Yangın çıktıktan sonra o kardeşlerimiz yangından kurtulmak için komşunun bahçesine atlıyor. Siz ne yaparsınız? Bahçenizin duvarını yükseltirsiniz. Bu insani midir? Dünyada hiç kimse buna insani demez. Herkes menzile varacak ve hesap vereceksiniz. Duvarı yükselttin ama ne hakla yükselttin? Bunun hesabı olur mu? Bu aziz millet her dönemde Kafkaslardan gelene, Balkanlardan gelene, 1990´larda Kuzey Irak´tan gelene, şimdi de Suriyelilere kapılarını açtı.” dedi. Yılmaz, eğitim çağındaki 976 bin 200 Suriyelinin eğitim aldığını belirterek, Geçici Eğitim Merkezlerinde ve Bakanlığa bağlı okullarda Arapça eğitim ve haftada 15 saat Türkçe dersi verildiğini, bu kapsamda 260 bin Suriyeli öğrencinin eğitim aldığını dile getirdi.
“Kendi evlatlarımız gibi kaydediyoruz. Bunların sayısı da 350 bine yükseldi. 260 bin geçici kamplarda, 350 binin üzerinde de bizim okullarımızda. Suriyelilerin yüzde 63´ü eğitim kapsamına alınmış durumda. İlkokulda fazla sıkıntı yok. Bütün problem, liselilerin okullaşma oranı yüzde 20 civarında.” bilgisini veren Yılmaz, Türkiye´nin her dönemde dünyanın neresinde mağdur, mazlum varsa onlara sahip çıktığını aktardı. Türk milletinin bu sınavdan yüzünün akıyla çıktığını vurgulayan Yılmaz, gelecek dönemde Suriyelilerin okullaşma oranını yüzde 63´ün üzerine çıkacaklarını bildirdi.
“Kontenjan varsa girersiniz”
“Örneğin, İsmet Yılmaz Lisesi var. Bütün Türkiye biliyor. Eğitimde en yukarılarda. Bu lisenin etrafındaki bir siteye taşınan bir kişi, bu liseye girebilecek mi?” sorusu üzerine Yılmaz, “Okulda kontenjan varsa girersiniz.” dedi. “Bu durum bir emlak spekülasyonu getirmez mi?” sorusuna Yılmaz, bunun olacağını düşünmediklerini ifade etti.
“600 lisenin ismi Mayıs´ta açıklanacak”
“İstanbul Lisesi bizim proje okulumuzdur, özel nitelikli bir lisedir. İsterse eviniz İstanbul Lisesi´nin yanında olsun, bu liseye giremezsiniz. İstanbul Lisesi´ne girmenin şartı sınavda başarılı olmaktır.” diyen Yılmaz, bu tarz sınavla girilecek okulların sayısının 600 olduğunu, bunun dışındaki okullara adrese dayalı sistemle girileceğini anlattı. Bu 600 lisenin isminin Mayıs ayında açıklanacağını belirten Bakan Yılmaz, şu ifadeleri kullandı: “Evlatlarımız Haziran´ın ilk haftasında sınava girecek. O sınava girmeden önce hangi okullar için sınava gireceğini düşünecek, ona göre ailesiyle birlikte tercihte bulunacak. O okullardan 5 tanesini tercih edecek, nitelikli okullardan birisini kazanacak. Ola ki kazanamazsa, o zaman da adrese dayalı sisteme bağlı olarak kendi evine en yakın 5 okuldan birisini tercih etmesini isteyeceğiz. Dolayısıyla sınava girenler için 10 okul tercihi olacak 5 artı 5, sınava girmeyenler için 5 okul tercihiyle birlikte inşallah 1 milyon 200 bin öğrencimizin, daha az stresli, daha kolay, daha basit, anlaşılır bir sistemle kayıtlarını gerçekleştireceğiz.”
“İyi bir yoldayız”
Bundan sonraki amaçlarının Türkiye´deki bütün okulların eğitim kalitesini artırmak olduğunu vurgulayan Millî Eğitim Bakanı Yılmaz, bir okulun diğeriyle arasındaki farkı azaltmak istediklerini dile getirdi. Gelecek süreçte öğrencinin yetenek, ilgi ve başarısını ilkokuldan itibaren izleyeceklerini belirten Yılmaz, bir jimnastikçinin, keman virtüözünün ilkokuldan itibaren izlenerek yeteneğinin tespit edilmesi gerektiğini söyledi. Yılmaz, “Öğrencinin yetenek, ilgi ve başarısını ilkokuldan itibaren izleyerek, okullar arasındaki kalite farkını ortadan kaldırarak liselere sınavsız geçişi amaçlıyoruz. Bunu başarırız inşallah.” diye konuştu.
PISA sonuçlarına göre başarılı olan Elbistan Fen Lisesi´nin öğrencilerini, öğretmenlerini tebrik eden Yılmaz, bu fen lisesinin dünyanın en iyi okulları arasında olduğunun altını çizdi. Kaliteli eğitim için Ankara, İstanbul, İzmir´e gerek olmadığını, bunun Elbistan´da da gerçekleştiğine dikkati çeken İsmet Yılmaz, şunları kaydetti: “İnşallah Van´da da Hakkari´de de Yüksekova´da da olacak. İyi bir yoldayız. Bizlere bu aziz milletin desteği, duası devam etsin. Duamız, Sultan Alparslan´ın bu topraklara geldiği zamanki dua gibidir. Niyetimiz halistir. Allahım güç de kudret de kader senin elindedir. Türkiye´ye yardım edersen, Türkiye´nin yoksulluk ve cehaletle olan savaşını yenersek, aydınlık günler bu aziz milletin olacaktır. Daha aydınlık günlere hep beraber gideceğiz. Allah birliğimizi, dirliğimizi bozmasın, daim ettirsin. Biz bunu 15 Temmuz´da gördük. İnşallah bundan sonra da devam eder. Bu birlik, beraberlik devam ettiği sürece aydınlık günler Türkiye´yi beklemektedir.”